22 Aralık 2009 Salı

Dua

Allah'ım, yararsız bilgiden, korkusuz kalpten, kabul olmayacak
yakarıştan ve doymak bilmeyen nefisten Sana sığınırım.


Şiddetli acı veren açlıktan ve kötü bir huy olan hainlikten,
tembellik, cimrilik ve yaşlılıktan Sana sığınırım.




Deccal'ın fitenesinden Sana sığınırım. Hayatın ve ölümün
kötülüklerinden Sana sığınırım.


Allah'ım, kalbimi, gözümü, kulağımı, dilimi,
sağ, sol, ön, art, alt ve üstümü nurlandır.
Allah'ım bana nur ver.


Hz.Muhammed [sas] [Buhari, Müslüm]

****Her Zorluğun Yanında Bir Kolaylık Muhakkak var***


“Rabbin sana ne darıldı, ne de seni bıraktı.” (DUHA-3) Bu ayet beni çok etkiliyor..


Diyelim başınıza istemediğiniz bir olay geldi..Yıkık, perişansınız.. Kimse ile görüşmek istemiyorsunuz. Çoğunluk size küsmüş gibi. Yalnızsınız.


“Herkes benden uzak, herkes bana kırgın” düşüncesi içinde çöküntü yaşıyorsunuz. Yalnızlığınızın karanlık mağarasına şu ayet bir güneş gibi doğuyor:


“Rabbin sana ne darıldı, ne de seni bıraktı” (Duha-3)


Kim kırılırsa kırılsın, kim darılırsa darılsın, kim terk ederse etsin. Rabbim terk etmiyor, kırılmıyor ya.. ne gam! .. Bu ne büyük ferahlık değil mi?..


Başınızda ağır bir dert var. Sanki hiç bitmeyecek gibi geliyor. Sanki bu sorun hayatınızın sonunu hazırlıyor gibi. İşte o an ayet yetişiyor imdada:
“Demek ki, zorluğun yanında bir kolaylık mutlaka var! Zorluğun yanında bir kolaylık muhakkak var! ” (İnşirah-5/6)


Garantiyi veren Allah! . Hem de ne garanti, her zorlukla beraber bir de kolaylık geleceği “mutlaka” ifadesi ile pekiştirilip ikna olalım diye iki kere tekrarlanıyor.


Ayet; kolaylığın zorluk içinde saklı olduğunu, çözümün sorunda gizli olduğunu da fısıldıyor. Bu manayı duymuş olan Niyazi Mısri(k.s) şöyle demiş:


“Derman aradım derdime, derdim bana derman imiş”


Yakup, oğlu Yusuf’u yitireli 40 yıl olmuş. Bedeni bu ıstıraba dayanamamış da gözleri kör olmuş. Ama hala ümit içinde evladını bekliyor. Kardeşler Mısır’dan kervanla dönünce: “Kervanda Yusuf kokusu alıyorum” demiş Yakup.


Oğulları acı acı gülerek: “Baba, 40 yıl geçti, hala mı ümit, hala mı Yusuf? . Geç bunları geç” demişler. Yakup’un cevabı ümit dolu: “Allah ın rahmetinden ümit kesmeyiniz"..


İçinde bulunduğunuz çukurdan çıkamayacak gibi hissediyorsanuz kendinizi. İşte hem teselli hem ümit size:


“Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.” (Zümer-53)


Maddi sıkıntınız hat safhada.. Yoksul düştüğünüzü hissediyorsunuz. İflas ettiniz.. Sıfırı tükettiniz yani. Nasıl ayağa kalkarım düşüncesi içinde boğulurken ayet size yeni bir ümitveriyor:


“Eğer yoksulluktan korkarsanız, Allah dilerse lütfuyla sizi zengin kılar. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Tevbe-28 )


Bir yakınınız ölümcül hastalıkla yatağa düştü... Doktorlar fazlaca ümit vermiyorlar. Çoğu kere Onu nasıl teselli edeceğinizi dahi bilemiyorsunuz. Gerçek ortada iken moral vermeye çalışmak sanki sahte davranmak gibi geliyor size. Ciddi bir delil olmalı ki hastanıza siz de inanarak moral verebilesiniz. Eyyub Nebi var Kur’an’da... Hastalıkların, dertlerin en ağırına müptela olmuş ama sıhhate kavuşmuş. Onun hali size dayanak oluyor:


“Kulumuz Eyyub u da an, o zaman Rabbine şöyle nida etmişti: “Bak bana, meşekkat ve acı ile şeytan dokundu! Ve ona, bütün ailesini ve beraberlerinde bir misli daha tarafımızdan bir rahmet olarak bahşettik ki, temiz akıllılar için bir ibret olsun. (Sa’d-41/43)


Olayları, gelişmeleri yorumlamakta, tavır belirlemekte zorlanıyorsunuz. Bazen her şey lehinize giderken, bazı dönemlerde de yığınla aleyhinize gelişmeler oluyor. Aslında Allah Sisteminde lehte yada aleyhte düzenlemeler söz konusu değil. Sadece olması gereken; olması
gerektiği en uygun vakitte gelişiyor. Ama yine de bazı şeyleri yediremiyorsunuz kendinize. Bir tutamak arıyorsunuz. Ayet el veriyor size:


“Olur ki, siz bir şeyden hoşlanmazsınız; oysa o, hakkınızda hayırlıdır. Olur ki, siz bir şeyi seversiniz; ama o, sizin hakkınızda bir fenalıktır. Allah bilir, siz bilmezsiniz. (Bakara-216)


Rabbimiz ALLAH (c.c.).. Rasülümüz HZ. MUHAMMED (s.a.v).. Kitabımız KUR’AN.. Yolumuz SIRAT-I MÜSTAKİM... Bizden bahtiyarı yok dünyada! .. Her ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın zafer ve başarı bizim. Bunu da kafadan söylemiyoruz, Kur’an konuşuyor:


“Vel Akıbetü lil Müttakin” (Kasas-83) yani : “Akıbet(hayırlı son, güzel sonuç) Müttakiler (takvayı kuşananlar,korunanlar, inanca sarılanlar) içindir!.


selam ve dua ıle...


alıntı
--

Sünnet Olan Gusüller

█▓▒░░ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ ░░▒▓█


»¦... Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla ...¦»




Sünnet Olan Gusüller


Sünnet olan gusüller on yedidir:


1- Cuma namazı için gusletmek.


2- İki bayram namazı için gusletmek.


3- Yağmur duası namazı için gusletmek.


4- Güneş tutulması namazı için gusletmek.


5- Ay tutulması namazı için gusletmek.


6- Meyyiti yıkayan kişinin gusletmesi.


7- Yeni müslüman olmuş kişinin gusletmesi.


8- Delirme durumundan sonra gusletmek.


9- Sarhoşluktan kurtulduktan sonra gusletmek.


10- (Hacc ve Umre için) ihrama girdikten sonra gusletmek.


11- Mekke-i Mükerreme´ye girerken gusletmek.


12- Arafat vakfesi için gusletmek.


13- Müzdelife vakfesi için gusletmek.


14- Üç Şeytan´ı taşlamak için gusletmek.


15- (Kâ´be-i Muazzama´yı) tavaf için gusletmek.


16- Safa ile Merve arasını say´etmek için gusletmek.


17- Resulullah (s.a.v.)´in Medine-i Münevvere´sine girerken gusletmek.


Sünnet olan gusüller için deliller


-Cuma namazı için.


Abdullah İbni Ömer dedi ki, Rasulullah (s.a.v.)´den işittim şöyle bu-yuruyordu:


"Sizden biriniz cuma namazına gelmek istediğinde yıkansın."[1]


-Her iki bayram namazında gusletmek için.


Abdullah ibni Ömer şöyle rivayet eder:


"Allah Resulü (s.a.v.) Ramazan Bayramı gününde namaz gelmeden önce guslederdi."[2]


Hem Ramazan hem Kurban Bayramı için İbni Abbas şöyle rivayet eder:


´Hz. Peygamber Ramazan Bayramında da, Kurban Bayramında da guslederdi."[3]


-Yağmur duası namazı, Güneş ve Ay tutulması namazı için de müçte-hid imamların görüşüne göre müslûmanlar bir araya geldiklerinden kim­senin kir ve ter kokularından rahatsız olmaması için gusletmenin müste-hap olduğunu Cuma ve Bayram namazlarına kıyas etmişlerdir.


-Ölü yıkayan bir kimsenin gusletmesi de sünnettir. Buna delil. İmam Ahmed ve Sünen sahipleri peygamberimizden şu hadisi naklet­miş lerdir:


"Bir kimse ölüyü yıkadıktan sonra kendisi de yıkansın." [4]


-Kâfir kişinin müslüman olmasından sonra yıkanması da Allah´ın hi­dayetine mazhar olup İslam dini ile müşerref olduğundan dolayıdır. Eğer İslama girmeden önce cünüplük durumu varsa gusletmesi farzdır. Bir görüşe göre İslama girmeden önce cünüplüğü söz konusu ise o affedilir.


-İslama girdikten sonra gusletmek için delil.


Kays. bin Asım´dan gelen rivayettir. O şöyle demiştir:


"Ben İslama girmek için Rasulullah´ın yanına geldim. Rasulullah bana su ile gusletmemi emretti." [5]


İslam alimleri İslama giren kişilerin gusletmelerini vacip değil de müs-tehab kabul etmişlerdir.


-Deli ve baygın olan kimseler ayıldıklarmda gusletmelerinin sünnet oluşu için Hz. Aişe´f r. anha) şöyle rivayet eder:


"Rasulullah (vücudu ağır olup hastaydı) sıklet halindeydi. Buyurdu ki: "İnsanlar namaz kıldılar mı? Aişe, cevaben: Hayır ya Rasulalllah onlar seni bekliyorlar dedi. O da: "Bana kovada su hazırlayın"dedi. Biz de ona su hazırladık. Onunla gusletti.´7 [6]


-Hac ve Umre için ihrama girerken gusletmenin delili. Zeyd bin Sabit El- Ensari´nin şu rivayetidir:


"Hz. Peygamber hac için ihrama girmek istediğinde elbiselerini çıka­rıp yıkandığım gördüm." [7]


-Mekkeye girmek için gusletmenin delili:


Abdullah bin Ömer Mekke´ye her girişinde Zi Tuva denilen yerde ge­celer, sabahleyin yıkandıktan sonra Mekke´ye girerdi ve Resuli Ekremin böyle yaptığını söylerdi. [8]


-Arafatta vakfeye durmak için gusletmenin delili. Hz. Ali (k.v.) iki bayram gününde cuma ve arefe günü bir de ihrama girmek istediği zaman guslederdi [9]


-Haccın diğer menasiklerinde gusletmenin müstehap oluşu cuma ve bayram gibi halkın toplandığı yerler olmasından ötürüdür.






--------------------------------------------------------------------------------


[1] Buhan, 837, Mııshm, 844.


[2] imanı Malık El Mın atta, 1-177


[3] İhın Maıe. 1315


[4] Tu mı::, 993


[5] Ehıı Darud, 355; TiımrJ, 605


[6] Buhari, 255: Müslim, 418


[7] Tirmizi, 830


[8] Buhari. 1481; Müslim, 1259


[9] El-ıınını İmanı Şafii. 6/107

15 Aralık 2009 Salı

3 Hadis-i Şerif »¦... Misafirlik(Ziyafet) Bölümü ...¦»

█▓▒░░ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ ░░▒▓█


»¦... Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla ...¦»






عن أبي كريمة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رَسُولُ اللّه #: لَيْلَةُ الضَّيْفِ حَقٌّ عَلى مُسْلِمٍ. فَمَنْ أصْبَحَ بِفِنَائِهِ فَهُوَ عَلَيْهِ دَيْنٌ إنْ شَاءَ اقْتَضَى وَإنْ شَاءَ تَرَكَ[. أخرجه أبو داود.








1. (3486)- Ebû Kerîme (Radıyallâhu Anh) anlatıyor: "Resûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) buyurdular ki: "Bir gece misafir olmak müslümanın hakkıdır. Kim, (bir ev sahibinin) avlusunda sabahlarsa, ağırlanma masrafı, (ev sahibi) üzerine bir borç olur. (Misafir) dilerse o hakkını alır, dilerse terkeder (almaz).


Ebû Dâvud, Et´ime: 5, (3750);






وعن عقبة بن عامر رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قُلْتُ لِرَسُولِ اللّهِ # إنّكَ تَبْعَثُنَا فَنَنْزِلُ بِقَوْمٍ َ يُقِرُّونَنَا. فَمَا تَرَى؟ فقَالَ: إذَا نَزَلْتُمْ بِقَوْمٍ فَإنْ أمَرُوا لَكُمْ بِمَا يَنْبَغِى لِلضَّيْفِ فَأقْبَلُوا وَإَّ فَخُذُوا مِنْهُمْ حَقَّ الضَّيْفِ الَّذِى يَنْبَغِى لَهُمْ[. أخرجه الخمسة إ النسائي .








2. (3488)- Ukbe İbnu Âmir (Radıyallâhu Anh) anlatıyor: "Resûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm)´a dedim ki:


"Siz, bizi (sefere) gönderiyorsunuz. Bir yere vardığımız zaman, ahalisi ihtiyaçlarımızı görmezlerse ne yapmalıyız?" (Resûlullah bize) şu cevabı verdiler:


"Bir kavme inince, onlar misafire davranılması gereken muameleyi size de yaparlarsa ikrâmlarını kabul edin. Aksi takdirde, misafire yapmaları gereken ikrâm kadarını onlardan (zorla da olsa) alın."


Buhârî, Edeb: 85, Mezâlim: 18; Müslim, Lukâta: 17, (1727); Ebû Dâvud, Et´ime: 5, (3752); Tirmizî, Siyer. 32, (1589);






وعن عوف بن مالك رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قُلْتُ: يَا رَسولَ اللّهِ، الرَّجُلُ أَمُرُّ بِهِ فََ يُقْرِينِى ثُمَّ يَمُرُّ بِى أفَأُجَازِيهِ قالَ: بَلْ أقْرِهِ، وَرَآنِى رَثَّ الثِّيَابِ فقَالَ: هَلْ لَكَ مِنْ مَالٍ؟ قُلْتُ: مِنْ كُلِّ المَالِ قَدْ أعْطَانِى اللّهُ تَعالى مِنْ ا“بِلِ وَالغَنَمِ قال فَلْيُرَ عَلَيْكَ[. أخرجه الترمذي وصححه. »الثِّيَابُ الرَّثّةُ«: الخلقة الردية .








3. (3489)- Avf İbnu Mâlik (Radıyallâhu Anh) anlatıyor:


"Ey Allah´ın Resûlü dedim, ben bir adama uğrasam, o beni ağırlamasa, sonra o bana uğrasa ben ona yaptığını yapayım mı?"


"Hayır!"dedi, sen onu ağırla!"


Bir gün Resûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) beni eskimiş bir elbise içerisinde görmüştü.


"Senin malın yok mu (da böyle giyiniyorsun)?" diye sordu.


Allah bana deve, koyun, [sığır, at, köle] her maldan verdi!" dedim.


"Öyleyse buyurdular, üzerinde görülmelidir!"




Tirmizî, Birr: 63, (2007)




Kyanklar..: Kutub-i Sitte


[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/296.
[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/298.
[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/299-300.

3 Hadis-i Şerif »¦... İddet ve İstibra ...¦»

█▓▒░░ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحيمِ ░░▒▓█

»¦... Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla ...¦»


وعن ابن عباس رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قَالَ اللّهُ تَعالى: وَالْمُطَلِّقَاتُ يَتَرَبَّصْنَ بِأنْفُسِهِنَّ ثَلثَةَ قُرُوءٍ؛ وَقَالَ اللّهُ تَعالى: وَالّئِي يَئِسْنَ مِنَ الْمَحِيضِ مِنْ نِسآئِكُمْ إنِ ارْتَبْتُمْ فَعِدَّتُهُنَّ ثَلثَةُ أشْهُرٍ... فَنَسَخَ مِنْ ذلِكَ وَقَالَ: وَإنْ طَلَّقْتُمُوهُنَّ مِنْ قَبْلِ أنْ تَمَسُّوهُنَّ فَمَالَكُمْ عَلَيْهِنَّ مِنْ عِدَّةٍ تَعْتَدُّونَهَا[. أخرجه أبو داود والنسائي .

»التربَّصُ« المكث وانتظار.و»القُروءُ« جمع قرء بفتح القاف، وهو الطهر عند الشافعي، والحيض عند أبي حنيفة رحمهما اللّه تعالى .




1. (4188)- İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Allah Teâlâ Hazretleri: "Boşanan kadınlar kendi kendilerine üç aybaşı hali beklerler" (Bakara 228) buyuruyor. Yine Allah Teâlâ hazretleri: "Kadınlarınız arasında ay hali görmekten kesilenler ile ay hali görmemiş olanların iddetleri hususunda şüpheye düşerseniz, bilin ki, onların iddet beklemesi üç aydır..." (Talak 4). (Önceki âyet) bu ikinci ile neshedilmiş oldu. Keza Allah Teâlâ hazretleri (birinci âyetten bazı hükümleri neshederek) buyurmuştur ki: "Mü´min kadınlarla nikahlanıp, onları, temasta bulunmadan boşadığınızda, artık onlar için size iddet saymaya lüzum yoktur. Kendilerine bağışta bulunarak onları güzellikle serbest bırakın" (Ahzâb 49).

[Ebu Dâvud, Talâk 10, (2195), 37, (2282); Nesâî, Talâk 54, (6, 187), 74, (6, 212).]



وعنه رَضِيَ اللّهُ عَنْه في قوله تعالى: ]وَالْمُطَلَّقَاتُ يَتَرَبَّصْنَ بِأنْفُسِهِنَّ ثَلثَةَ قُرُوءٍ وََ يَحِلُّ لَهُنَّ أنْ يَكْتُمْنَ مَا خَلَقَ اللّهُ فِى أرْحَامِهِنَّ إنْ كُنَّ يُؤْمِنَّ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ اŒخِرِ، إلى قوله: إنْ أرَادُوا إصَْحاً؛ وذلِكَ أنَّ الرَّجُلَ كَانَ إذَا طَلَّقَ امْرَأتَهُ فَهُوَ أحَقُّ بِهَا يُرَاجِعُهَا، وإنْ طَلَّقَهَا ثَثاً فَنَسَخَ ذلِكَ فقَالَ: الطََّقُ مَرَّتَانِ فَإمْسَاكٌ بِمَعْرُوفٍ أوْ تَسْرِيحٌ بِإحْسَانِ[. أخرجه النسائي .




2. (4189)- Yine İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ), "Boşanan kadınlar kendi kendilerine üç aybaşı hali beklerler, eğer Allah´a ve âhiret gününe inanmışlarsa, rahimlerinde Allah´ın yarattığını gizlemeleri kendilerine helâl değildir, kocaları bu arada barışmak isterlerse, karılarını geri almakta daha çok hak sahibidirler" (Bakara 223) âyeti için der ki: "Bu âyete göre, erkek hanımını üç kere de boşasa ona dönmeye hakkı vardı. Bu hüküm şu âyetle neshedildi. "Boşanma iki defadır. (Ondan sonrası) ya iyilikle tutmak, ya güzellikle salmaktır" (Bakara 229).

[Nesâî, Talâk 74, (6, 212).]



ـ4190 ـ4ـ وعن سليمان بن يسار: ]أنَّ ا‘حْوَصَ هَلَكَ بِالشَّامِ حِينَ دَخَلَتِ امْرَأتُهُ فِي الدَّمِ مِنَ الْحَيْضَةِ الثَّالِثَةِ، وَقَدْكَانَ طَلَّقَهَا. فَكَتَبََ مُعَاوِيَةُ بن ابي سُفْيَانَ إلى زَيْدِ بنِ ثَابِتٍ يَسْألُهُ عَنْ ذلِكَ فَكَتَبَ إلَيْهِ زَيْدٌ: إنَّهَا إذَا دَخَلَتْ في الدَّمِ مِنَ الْحَيْضَةِ الثَّالِثَةِ فَقَدْ بَرِئَتْ مِنْهُ وَبَرِئَ مِنْهَا، وََيَرِثُهُ وََ يَرِثُهَا[. أخرجه مالك .




3. (4190)- Süleyman İbnu Yesâr rahimehullah anlatıyor: "el-Ahvas, hanımını boşamıştı. Hanımı üçüncü hayızın kanama müddetinde iken Şam´da öldü. Hz. Muâviye (radıyallahu anh), Zeyd İbnu Sâbit (radıyallahu anh)´a yazarak bunun hükmünü sordu. Zeyd cevaben şöyle yazdı: "Eğer kadın, üçüncü hayz´ın kanama devresine girmiş idiyse, kocadan tamamen ayrılmış, koca da ondan ayrılmıştır. Ne kadın, kocaya, ne de koca, kadına vâris olamaz."

[Muvatta, Talâk 56, (2, 577).]




Kaynaklar..: Kutub-i Sitte


[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ 1Yayınları: 12/36.
[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/37.
[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/37.

9 Aralık 2009 Çarşamba

3 Hadis-i Şerif »¦... Af Ve Mağfiret ...¦»

█▓▒░░ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ ░░▒▓█

»¦... Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla ...¦»

وعن جندبَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: قَالَ رَجُلٌ وَاللّهِ َ يَغْفِرُ اللّهُ لِفَُنٍ. وَإنَّ اللّهَ تَعالى قَالَ: مَنْ ذَا الَّذِي يَتَألَّى عَليَّ أنْ َ أغْفِرُ لِفَُنٍ. فَإنِّي قَدْ غَفَرْتُ لَهُ وَأحْبَطْتُ عَمَلَكَ[. أخرجه مسلم.و»التَّألِّي« الحلف واليمينو»إحباطُ العَمَلِ« إبْطَاله وترك الجزاء عليه .



1. (4145)- Cündeb (Radıyallahu Anh) anlatıyor: "Resulullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) buyurdular ki: "Bir adam: "Vallahi Allah falancayı mağfiret etmiyecek!" diye kesip attı. Allah Teâlâ Hazretleri de: "Falancaya mağfiret etmiyeceğim hususunda yemin eden de kim? Ben ona mağfiret ettim, senin amelini de iptal ettim!" buyurdu."

[Müslim, Birr 137, (2621).][13]


وَعَنْ أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسولُ اللّهِ #: كَانَ فى بَنِي إسْرَائِيلَ رَجَُنٍ مُتَوَاخِيَانِ أحَدُهُمَا مُذْنِبٌ وَاŒخَرُ

فِي الْعِبَادَةِ مُجْتَهِدٌ. فَكَانَ الْمُجْتَهِدُ َ يَزَالُ يَلْقى اŒخَرَ عَلى ذَنْبٍ. فَيَقُولُ: أقْصِرْ. فَوَجَدَهُ يَوْماً عَلى ذَنْبٍ. فقَالَ: أقْصِرْ. فقَالَ: خَلِّنِي وَرَبِّي، أبُعِثْتَ عَليَّ رَقِيباً؟ فقَالَ لَهُ: وَاللّهِ َ يَغْفِرُ اللّهُ لَكَ، أوْ قَالَ َ يُدْخِلُكَ الْجَنَّةَ. فقَبَض اللّهُ أرْوَاحَهُمَا فَاجْتَمَعَا عِنْدَ رَبَّ الْعَالَمِينَ. فقَالَ الرَّبُّ تَعالى لِلْمُجْتَهِدِ: أكُنْتَ عَلى مَا فِى يَدَيَّ قَادِراً؟ وَقََالَ لِلْمُذْنِبِ: اذْهَبْ فَادْخُلِ الْجَنَّةَ بِرَحْمَتِي، وقَالَ لِŒخَرِ: اذْهَبُوا بِهِ إلى النَّارِ قَالَ أبُو هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: تَكَلّم واللّهِ بِكَلِمَةٍ أوْ بَقَتْ دُنْيَاهُ وَآخِرَتَهُ[. أخرجه أبو داود.ومعنى »أوْبقت« أهلكت .



2. (4146)- Hz. Ebu Hüreyre (Radıyallahu Anh) anlatıyor: "Resulullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) buyurdular ki: "Benî İsrail´de birbirine zıd maksad güden iki kişi vardı: Biri günahkârdı, diğeri de ibadette gayret gösteriyordu. Âbid olan diğerine günah işerken rastlardı da: "Vazgeç!" derdi. Bir gün, yine onu günah üzerinde yakaladı. Yine, "vazgeç" dedi. Öbürü:

"Beni Allah´la başbaşa bırak. Sen benim başıma müfettiş misin?" dedi. Öbürü: "Vallahi Allah seni mağfiret etmez. Veya: "Allah seni cennetine koymaz!" dedi. Bunun üzerine Allah ikisininde ruhlarını kabzetti. Bunlar Rabbülâlemînin huzurunda bir araya geldiler. Allah Teâlâ Hazretleri ibadette gayret edene: "Sen benim elimdekine kâdir misin?" dedi. Günahkâra da dönerek: "Git, rahmetimle cennete gir!" buyurdu. Diğeri için de: "Bunu ateşe götürün!" emretti."

Ebu Hüreyre (Radıyallahu Anh) der ki: "(Adamcağız Allah´ın gadabına dokunan münâsebetsiz) bir kelime konuştu, bu kelime dünyasını da, âhiretini de heba etti."

[Ebu Dâvud, Edeb 51, (4901).][15]



وعنه رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: كَانَ رَجُلٌ يُسْرِفُ عَلى نَفْسِهِ فَلمَّا حَضَرَهُ الْمَوْتُ قَالَ لِبَنِيهِ: إذَا أنَا مِتُّ فَأحْرِقُونِي ثُمَّ اسْتَحْقُونِي ثُمَّ ذَرُّونِي فِي الرِّيحِ. فَوَاللّهِ لَئِنْ قَدَرَ عَليَّ رَبِّي لَيُعَذِّبَنِي عَذَاباً مَا عَذَّبَهُ أحَداً. فَلَمَّا مَاتَ فُعِلَ بِهِ ذلِكَ. فَأمَرَ اللّهُ ا‘رْضَ فَقَالَ: اجْمَعِي مَا فِىكِ مِنْهُ. فَفَعَلَتْ: فَإذَا هُوَ قَائِمٌ. فَقَالَ: مَا حَمَلَكَ عَلى مَا فَعَلْتَ؟ فَقَالَ: مَخَافَتُكَ يَا رَبِّ. فَغَفَرَ لَهُ بِذلِكَ[. أخرجه الثثة والنسائي.




7. (4147)- Yine Ebu Hüreyre (Radıyallahu Anh) anlatıyor: "Resulullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) buyurdular ki: "Bir adam vardı, (günah işleyerek nefsine zulmetmekte) çok ileri idi. Ölüm gelip çatınca oğullarına dedi ki: "Ben ölünce, cesedimi yakın, külümü iyice ezin ve rüzgarın önünde saçın, Allah´a yemin olsun, eğer Rabbim beni bir yakalarsa hiç kimseye vermediği azabı verir!"

Ölünce, bu söylediği ona yapıldı. Allah da arz´a emrederek:

"Sende ondan ne varsa bana toplayıver!" dedi. Arz da topladı. Adam ayakta duruyordu. "Sen böyle bir vasiyeti niye yaptın?" diye Rabb Teâlâ sordu.

"Senden korktuğum için ey Rabbim!" cevabını verdi. Allah Teâlâ hazretleri bu cevap üzerine onu affetti."

[Buhârî, Tevhid 35, Enbiya 50; Müslim, Tevbe 25, (2756); Muvatta, Cenâiz 51, (1, 240); Nesâî, Cenâiz 117, (4, 113).][17]
...:



Kaynaklar..: Kutubu Sitte


[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/538.
[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/539.
[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/541.

8 Aralık 2009 Salı

Kalbin İlacı Zikrin Nurudur


Hasan-ı Basri k.s. Hazretleri’ne birisi:

- Ey Hasan, gönlüm kasvetle dolu. Ne yapayım? deyince,

- Allah’ın zikri ve Rabbine tevbe, istiğfar ile yumuşat, buyurmuştur.



Nefis pak olup, kalp de münevver olursa o zaman Rahman’ın kokusu gelir. Necis olan nefsin kokusu sahibinde bulundukça, yaptığı amellerin nuru semaya ulaşmaz. Böyle amel, sahibine istenilen faydayı vermez. Dualar makbul olmaz. Allah’a ancak pak bir gönül ve pak bir dille yaklaşabiliriz.

Zikrin bir kudsiyeti vardır. Zikreden zakire Allah katından indirilen bir feyz vardır. Onu anlatmak adet olmamış. İşleri, işaretleri anlatılmış; şifaları, halleri gösterilmiş. Esrarını Rabbim bilir.

Her zikredene bir “lebbeyk” diyen vardır. Çünkü kim Allah’ı zikrederse muhakkak onun zikrine buyur kulum denir.

Zikredememek nefsin işidir. Zikrettirmemek nefsin ustalığıdır. Şeytanın hıyanetidir. Çünkü zikir ile nefsin helâk olacağını bilir.

Bir adamın beşbin kere meşakketle , zorla nefsine çektirdiği zikir, muhabbetle çekilen yüzbin zikirden daha faziletlidir. Niye? Çünkü muhabbetle çekenin mücahedesi zahmetle çekeninkinden azdır. Muhabbetli çektiği için feyzi çok olur. Zahmetle çekenin de Allah katında sevabı ve yakınlaşması çok olur.

Zikir, tasavvufun meyvesidir, müridin bineğidir. Şeytanı öldürmek için en iyi silahtır.

Arifler, zikrin kudsiyetini , nurlu olmasını kalbin cilasına ve nefsin ıslahına bağlamışlar. Onun için ahir zamanda zikredenler az oldu. Namazlarda zikredenler az oldu, camilerde zikredenler az oldu. Çünkü cins cinsi çeker.

Eğer sen tevbe eder, bir kâmil mürşidle nefsinin ıslahına ve kalbinin cilasına çalışırsan, o mürşid sana zikir verir.

Zikir, tevbe niyetiyle, ıslah niyetiyle çekildiği için, nuru ağzın ve kalbin pis kokusunu izale eder. “Soğan ve sarmısak yiyen camiye gelmesin” emrine binaen insan nasıl karanfil, tarçın ve daha nice çeşit kokuyla kötü kokuyu gidermeye çalışıyorsa, zikrin nuraniyeti de kalbin ve nefsin kötü kokusunu izale eder.

Hocalar sevap kastıyla zikretmeyi çok tavsiye etmişlerdir. Ama sevabın ötesinde asıl fayda nefsin ıslahı, terbiyesidir, Allah’a yakınlaşmadır. Fakat zikreden ne kadar çok zikrederse etsin, kendi vasıfları bozulursa, zikri de kalitesi düşük meyve gibi olur. Sevabı vardır elbette, ama özürlü ağacın meyvesi gibidir.

Tevbe-i nasuh ile tevbe edip yüzünü Allah’a çevirenin, kâmil bir velinin huzurunda inabe tevbesiyle, nasuh tevbesiyle nefsinden utanıp Allah’a sığınanın zikri ise, gönüle merhem, nefsin ıslahına vesile olur.

Emekli yarbay
Mehmet Ildırar