22 Aralık 2009 Salı
Dua
yakarıştan ve doymak bilmeyen nefisten Sana sığınırım.
Şiddetli acı veren açlıktan ve kötü bir huy olan hainlikten,
tembellik, cimrilik ve yaşlılıktan Sana sığınırım.
Deccal'ın fitenesinden Sana sığınırım. Hayatın ve ölümün
kötülüklerinden Sana sığınırım.
Allah'ım, kalbimi, gözümü, kulağımı, dilimi,
sağ, sol, ön, art, alt ve üstümü nurlandır.
Allah'ım bana nur ver.
Hz.Muhammed [sas] [Buhari, Müslüm]
****Her Zorluğun Yanında Bir Kolaylık Muhakkak var***
“Rabbin sana ne darıldı, ne de seni bıraktı.” (DUHA-3) Bu ayet beni çok etkiliyor..
Diyelim başınıza istemediğiniz bir olay geldi..Yıkık, perişansınız.. Kimse ile görüşmek istemiyorsunuz. Çoğunluk size küsmüş gibi. Yalnızsınız.
“Herkes benden uzak, herkes bana kırgın” düşüncesi içinde çöküntü yaşıyorsunuz. Yalnızlığınızın karanlık mağarasına şu ayet bir güneş gibi doğuyor:
“Rabbin sana ne darıldı, ne de seni bıraktı” (Duha-3)
Kim kırılırsa kırılsın, kim darılırsa darılsın, kim terk ederse etsin. Rabbim terk etmiyor, kırılmıyor ya.. ne gam! .. Bu ne büyük ferahlık değil mi?..
Başınızda ağır bir dert var. Sanki hiç bitmeyecek gibi geliyor. Sanki bu sorun hayatınızın sonunu hazırlıyor gibi. İşte o an ayet yetişiyor imdada:
“Demek ki, zorluğun yanında bir kolaylık mutlaka var! Zorluğun yanında bir kolaylık muhakkak var! ” (İnşirah-5/6)
Garantiyi veren Allah! . Hem de ne garanti, her zorlukla beraber bir de kolaylık geleceği “mutlaka” ifadesi ile pekiştirilip ikna olalım diye iki kere tekrarlanıyor.
Ayet; kolaylığın zorluk içinde saklı olduğunu, çözümün sorunda gizli olduğunu da fısıldıyor. Bu manayı duymuş olan Niyazi Mısri(k.s) şöyle demiş:
“Derman aradım derdime, derdim bana derman imiş”
Yakup, oğlu Yusuf’u yitireli 40 yıl olmuş. Bedeni bu ıstıraba dayanamamış da gözleri kör olmuş. Ama hala ümit içinde evladını bekliyor. Kardeşler Mısır’dan kervanla dönünce: “Kervanda Yusuf kokusu alıyorum” demiş Yakup.
Oğulları acı acı gülerek: “Baba, 40 yıl geçti, hala mı ümit, hala mı Yusuf? . Geç bunları geç” demişler. Yakup’un cevabı ümit dolu: “Allah ın rahmetinden ümit kesmeyiniz"..
İçinde bulunduğunuz çukurdan çıkamayacak gibi hissediyorsanuz kendinizi. İşte hem teselli hem ümit size:
“Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.” (Zümer-53)
Maddi sıkıntınız hat safhada.. Yoksul düştüğünüzü hissediyorsunuz. İflas ettiniz.. Sıfırı tükettiniz yani. Nasıl ayağa kalkarım düşüncesi içinde boğulurken ayet size yeni bir ümitveriyor:
“Eğer yoksulluktan korkarsanız, Allah dilerse lütfuyla sizi zengin kılar. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Tevbe-28 )
Bir yakınınız ölümcül hastalıkla yatağa düştü... Doktorlar fazlaca ümit vermiyorlar. Çoğu kere Onu nasıl teselli edeceğinizi dahi bilemiyorsunuz. Gerçek ortada iken moral vermeye çalışmak sanki sahte davranmak gibi geliyor size. Ciddi bir delil olmalı ki hastanıza siz de inanarak moral verebilesiniz. Eyyub Nebi var Kur’an’da... Hastalıkların, dertlerin en ağırına müptela olmuş ama sıhhate kavuşmuş. Onun hali size dayanak oluyor:
“Kulumuz Eyyub u da an, o zaman Rabbine şöyle nida etmişti: “Bak bana, meşekkat ve acı ile şeytan dokundu! Ve ona, bütün ailesini ve beraberlerinde bir misli daha tarafımızdan bir rahmet olarak bahşettik ki, temiz akıllılar için bir ibret olsun. (Sa’d-41/43)
Olayları, gelişmeleri yorumlamakta, tavır belirlemekte zorlanıyorsunuz. Bazen her şey lehinize giderken, bazı dönemlerde de yığınla aleyhinize gelişmeler oluyor. Aslında Allah Sisteminde lehte yada aleyhte düzenlemeler söz konusu değil. Sadece olması gereken; olması
gerektiği en uygun vakitte gelişiyor. Ama yine de bazı şeyleri yediremiyorsunuz kendinize. Bir tutamak arıyorsunuz. Ayet el veriyor size:
“Olur ki, siz bir şeyden hoşlanmazsınız; oysa o, hakkınızda hayırlıdır. Olur ki, siz bir şeyi seversiniz; ama o, sizin hakkınızda bir fenalıktır. Allah bilir, siz bilmezsiniz. (Bakara-216)
Rabbimiz ALLAH (c.c.).. Rasülümüz HZ. MUHAMMED (s.a.v).. Kitabımız KUR’AN.. Yolumuz SIRAT-I MÜSTAKİM... Bizden bahtiyarı yok dünyada! .. Her ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın zafer ve başarı bizim. Bunu da kafadan söylemiyoruz, Kur’an konuşuyor:
“Vel Akıbetü lil Müttakin” (Kasas-83) yani : “Akıbet(hayırlı son, güzel sonuç) Müttakiler (takvayı kuşananlar,korunanlar, inanca sarılanlar) içindir!.
selam ve dua ıle...
alıntı
--
Sünnet Olan Gusüller
»¦... Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla ...¦»
Sünnet Olan Gusüller
Sünnet olan gusüller on yedidir:
1- Cuma namazı için gusletmek.
2- İki bayram namazı için gusletmek.
3- Yağmur duası namazı için gusletmek.
4- Güneş tutulması namazı için gusletmek.
5- Ay tutulması namazı için gusletmek.
6- Meyyiti yıkayan kişinin gusletmesi.
7- Yeni müslüman olmuş kişinin gusletmesi.
8- Delirme durumundan sonra gusletmek.
9- Sarhoşluktan kurtulduktan sonra gusletmek.
10- (Hacc ve Umre için) ihrama girdikten sonra gusletmek.
11- Mekke-i Mükerreme´ye girerken gusletmek.
12- Arafat vakfesi için gusletmek.
13- Müzdelife vakfesi için gusletmek.
14- Üç Şeytan´ı taşlamak için gusletmek.
15- (Kâ´be-i Muazzama´yı) tavaf için gusletmek.
16- Safa ile Merve arasını say´etmek için gusletmek.
17- Resulullah (s.a.v.)´in Medine-i Münevvere´sine girerken gusletmek.
Sünnet olan gusüller için deliller
-Cuma namazı için.
Abdullah İbni Ömer dedi ki, Rasulullah (s.a.v.)´den işittim şöyle bu-yuruyordu:
"Sizden biriniz cuma namazına gelmek istediğinde yıkansın."[1]
-Her iki bayram namazında gusletmek için.
Abdullah ibni Ömer şöyle rivayet eder:
"Allah Resulü (s.a.v.) Ramazan Bayramı gününde namaz gelmeden önce guslederdi."[2]
Hem Ramazan hem Kurban Bayramı için İbni Abbas şöyle rivayet eder:
´Hz. Peygamber Ramazan Bayramında da, Kurban Bayramında da guslederdi."[3]
-Yağmur duası namazı, Güneş ve Ay tutulması namazı için de müçte-hid imamların görüşüne göre müslûmanlar bir araya geldiklerinden kimsenin kir ve ter kokularından rahatsız olmaması için gusletmenin müste-hap olduğunu Cuma ve Bayram namazlarına kıyas etmişlerdir.
-Ölü yıkayan bir kimsenin gusletmesi de sünnettir. Buna delil. İmam Ahmed ve Sünen sahipleri peygamberimizden şu hadisi nakletmiş lerdir:
"Bir kimse ölüyü yıkadıktan sonra kendisi de yıkansın." [4]
-Kâfir kişinin müslüman olmasından sonra yıkanması da Allah´ın hidayetine mazhar olup İslam dini ile müşerref olduğundan dolayıdır. Eğer İslama girmeden önce cünüplük durumu varsa gusletmesi farzdır. Bir görüşe göre İslama girmeden önce cünüplüğü söz konusu ise o affedilir.
-İslama girdikten sonra gusletmek için delil.
Kays. bin Asım´dan gelen rivayettir. O şöyle demiştir:
"Ben İslama girmek için Rasulullah´ın yanına geldim. Rasulullah bana su ile gusletmemi emretti." [5]
İslam alimleri İslama giren kişilerin gusletmelerini vacip değil de müs-tehab kabul etmişlerdir.
-Deli ve baygın olan kimseler ayıldıklarmda gusletmelerinin sünnet oluşu için Hz. Aişe´f r. anha) şöyle rivayet eder:
"Rasulullah (vücudu ağır olup hastaydı) sıklet halindeydi. Buyurdu ki: "İnsanlar namaz kıldılar mı? Aişe, cevaben: Hayır ya Rasulalllah onlar seni bekliyorlar dedi. O da: "Bana kovada su hazırlayın"dedi. Biz de ona su hazırladık. Onunla gusletti.´7 [6]
-Hac ve Umre için ihrama girerken gusletmenin delili. Zeyd bin Sabit El- Ensari´nin şu rivayetidir:
"Hz. Peygamber hac için ihrama girmek istediğinde elbiselerini çıkarıp yıkandığım gördüm." [7]
-Mekkeye girmek için gusletmenin delili:
Abdullah bin Ömer Mekke´ye her girişinde Zi Tuva denilen yerde geceler, sabahleyin yıkandıktan sonra Mekke´ye girerdi ve Resuli Ekremin böyle yaptığını söylerdi. [8]
-Arafatta vakfeye durmak için gusletmenin delili. Hz. Ali (k.v.) iki bayram gününde cuma ve arefe günü bir de ihrama girmek istediği zaman guslederdi [9]
-Haccın diğer menasiklerinde gusletmenin müstehap oluşu cuma ve bayram gibi halkın toplandığı yerler olmasından ötürüdür.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Buhan, 837, Mııshm, 844.
[2] imanı Malık El Mın atta, 1-177
[3] İhın Maıe. 1315
[4] Tu mı::, 993
[5] Ehıı Darud, 355; TiımrJ, 605
[6] Buhari, 255: Müslim, 418
[7] Tirmizi, 830
[8] Buhari. 1481; Müslim, 1259
[9] El-ıınını İmanı Şafii. 6/107
15 Aralık 2009 Salı
3 Hadis-i Şerif »¦... Misafirlik(Ziyafet) Bölümü ...¦»
»¦... Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla ...¦»
عن أبي كريمة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رَسُولُ اللّه #: لَيْلَةُ الضَّيْفِ حَقٌّ عَلى مُسْلِمٍ. فَمَنْ أصْبَحَ بِفِنَائِهِ فَهُوَ عَلَيْهِ دَيْنٌ إنْ شَاءَ اقْتَضَى وَإنْ شَاءَ تَرَكَ[. أخرجه أبو داود.
1. (3486)- Ebû Kerîme (Radıyallâhu Anh) anlatıyor: "Resûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) buyurdular ki: "Bir gece misafir olmak müslümanın hakkıdır. Kim, (bir ev sahibinin) avlusunda sabahlarsa, ağırlanma masrafı, (ev sahibi) üzerine bir borç olur. (Misafir) dilerse o hakkını alır, dilerse terkeder (almaz).
Ebû Dâvud, Et´ime: 5, (3750);
وعن عقبة بن عامر رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قُلْتُ لِرَسُولِ اللّهِ # إنّكَ تَبْعَثُنَا فَنَنْزِلُ بِقَوْمٍ َ يُقِرُّونَنَا. فَمَا تَرَى؟ فقَالَ: إذَا نَزَلْتُمْ بِقَوْمٍ فَإنْ أمَرُوا لَكُمْ بِمَا يَنْبَغِى لِلضَّيْفِ فَأقْبَلُوا وَإَّ فَخُذُوا مِنْهُمْ حَقَّ الضَّيْفِ الَّذِى يَنْبَغِى لَهُمْ[. أخرجه الخمسة إ النسائي .
2. (3488)- Ukbe İbnu Âmir (Radıyallâhu Anh) anlatıyor: "Resûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm)´a dedim ki:
"Siz, bizi (sefere) gönderiyorsunuz. Bir yere vardığımız zaman, ahalisi ihtiyaçlarımızı görmezlerse ne yapmalıyız?" (Resûlullah bize) şu cevabı verdiler:
"Bir kavme inince, onlar misafire davranılması gereken muameleyi size de yaparlarsa ikrâmlarını kabul edin. Aksi takdirde, misafire yapmaları gereken ikrâm kadarını onlardan (zorla da olsa) alın."
Buhârî, Edeb: 85, Mezâlim: 18; Müslim, Lukâta: 17, (1727); Ebû Dâvud, Et´ime: 5, (3752); Tirmizî, Siyer. 32, (1589);
وعن عوف بن مالك رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قُلْتُ: يَا رَسولَ اللّهِ، الرَّجُلُ أَمُرُّ بِهِ فََ يُقْرِينِى ثُمَّ يَمُرُّ بِى أفَأُجَازِيهِ قالَ: بَلْ أقْرِهِ، وَرَآنِى رَثَّ الثِّيَابِ فقَالَ: هَلْ لَكَ مِنْ مَالٍ؟ قُلْتُ: مِنْ كُلِّ المَالِ قَدْ أعْطَانِى اللّهُ تَعالى مِنْ ا“بِلِ وَالغَنَمِ قال فَلْيُرَ عَلَيْكَ[. أخرجه الترمذي وصححه. »الثِّيَابُ الرَّثّةُ«: الخلقة الردية .
3. (3489)- Avf İbnu Mâlik (Radıyallâhu Anh) anlatıyor:
"Ey Allah´ın Resûlü dedim, ben bir adama uğrasam, o beni ağırlamasa, sonra o bana uğrasa ben ona yaptığını yapayım mı?"
"Hayır!"dedi, sen onu ağırla!"
Bir gün Resûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) beni eskimiş bir elbise içerisinde görmüştü.
"Senin malın yok mu (da böyle giyiniyorsun)?" diye sordu.
Allah bana deve, koyun, [sığır, at, köle] her maldan verdi!" dedim.
"Öyleyse buyurdular, üzerinde görülmelidir!"
Tirmizî, Birr: 63, (2007)
Kyanklar..: Kutub-i Sitte
[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/296.
[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/298.
[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/299-300.
3 Hadis-i Şerif »¦... İddet ve İstibra ...¦»
»¦... Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla ...¦»
وعن ابن عباس رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قَالَ اللّهُ تَعالى: وَالْمُطَلِّقَاتُ يَتَرَبَّصْنَ بِأنْفُسِهِنَّ ثَلثَةَ قُرُوءٍ؛ وَقَالَ اللّهُ تَعالى: وَالّئِي يَئِسْنَ مِنَ الْمَحِيضِ مِنْ نِسآئِكُمْ إنِ ارْتَبْتُمْ فَعِدَّتُهُنَّ ثَلثَةُ أشْهُرٍ... فَنَسَخَ مِنْ ذلِكَ وَقَالَ: وَإنْ طَلَّقْتُمُوهُنَّ مِنْ قَبْلِ أنْ تَمَسُّوهُنَّ فَمَالَكُمْ عَلَيْهِنَّ مِنْ عِدَّةٍ تَعْتَدُّونَهَا[. أخرجه أبو داود والنسائي .
»التربَّصُ« المكث وانتظار.و»القُروءُ« جمع قرء بفتح القاف، وهو الطهر عند الشافعي، والحيض عند أبي حنيفة رحمهما اللّه تعالى .
1. (4188)- İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Allah Teâlâ Hazretleri: "Boşanan kadınlar kendi kendilerine üç aybaşı hali beklerler" (Bakara 228) buyuruyor. Yine Allah Teâlâ hazretleri: "Kadınlarınız arasında ay hali görmekten kesilenler ile ay hali görmemiş olanların iddetleri hususunda şüpheye düşerseniz, bilin ki, onların iddet beklemesi üç aydır..." (Talak 4). (Önceki âyet) bu ikinci ile neshedilmiş oldu. Keza Allah Teâlâ hazretleri (birinci âyetten bazı hükümleri neshederek) buyurmuştur ki: "Mü´min kadınlarla nikahlanıp, onları, temasta bulunmadan boşadığınızda, artık onlar için size iddet saymaya lüzum yoktur. Kendilerine bağışta bulunarak onları güzellikle serbest bırakın" (Ahzâb 49).
[Ebu Dâvud, Talâk 10, (2195), 37, (2282); Nesâî, Talâk 54, (6, 187), 74, (6, 212).]
وعنه رَضِيَ اللّهُ عَنْه في قوله تعالى: ]وَالْمُطَلَّقَاتُ يَتَرَبَّصْنَ بِأنْفُسِهِنَّ ثَلثَةَ قُرُوءٍ وََ يَحِلُّ لَهُنَّ أنْ يَكْتُمْنَ مَا خَلَقَ اللّهُ فِى أرْحَامِهِنَّ إنْ كُنَّ يُؤْمِنَّ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ اŒخِرِ، إلى قوله: إنْ أرَادُوا إصَْحاً؛ وذلِكَ أنَّ الرَّجُلَ كَانَ إذَا طَلَّقَ امْرَأتَهُ فَهُوَ أحَقُّ بِهَا يُرَاجِعُهَا، وإنْ طَلَّقَهَا ثَثاً فَنَسَخَ ذلِكَ فقَالَ: الطََّقُ مَرَّتَانِ فَإمْسَاكٌ بِمَعْرُوفٍ أوْ تَسْرِيحٌ بِإحْسَانِ[. أخرجه النسائي .
2. (4189)- Yine İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ), "Boşanan kadınlar kendi kendilerine üç aybaşı hali beklerler, eğer Allah´a ve âhiret gününe inanmışlarsa, rahimlerinde Allah´ın yarattığını gizlemeleri kendilerine helâl değildir, kocaları bu arada barışmak isterlerse, karılarını geri almakta daha çok hak sahibidirler" (Bakara 223) âyeti için der ki: "Bu âyete göre, erkek hanımını üç kere de boşasa ona dönmeye hakkı vardı. Bu hüküm şu âyetle neshedildi. "Boşanma iki defadır. (Ondan sonrası) ya iyilikle tutmak, ya güzellikle salmaktır" (Bakara 229).
[Nesâî, Talâk 74, (6, 212).]
ـ4190 ـ4ـ وعن سليمان بن يسار: ]أنَّ ا‘حْوَصَ هَلَكَ بِالشَّامِ حِينَ دَخَلَتِ امْرَأتُهُ فِي الدَّمِ مِنَ الْحَيْضَةِ الثَّالِثَةِ، وَقَدْكَانَ طَلَّقَهَا. فَكَتَبََ مُعَاوِيَةُ بن ابي سُفْيَانَ إلى زَيْدِ بنِ ثَابِتٍ يَسْألُهُ عَنْ ذلِكَ فَكَتَبَ إلَيْهِ زَيْدٌ: إنَّهَا إذَا دَخَلَتْ في الدَّمِ مِنَ الْحَيْضَةِ الثَّالِثَةِ فَقَدْ بَرِئَتْ مِنْهُ وَبَرِئَ مِنْهَا، وََيَرِثُهُ وََ يَرِثُهَا[. أخرجه مالك .
3. (4190)- Süleyman İbnu Yesâr rahimehullah anlatıyor: "el-Ahvas, hanımını boşamıştı. Hanımı üçüncü hayızın kanama müddetinde iken Şam´da öldü. Hz. Muâviye (radıyallahu anh), Zeyd İbnu Sâbit (radıyallahu anh)´a yazarak bunun hükmünü sordu. Zeyd cevaben şöyle yazdı: "Eğer kadın, üçüncü hayz´ın kanama devresine girmiş idiyse, kocadan tamamen ayrılmış, koca da ondan ayrılmıştır. Ne kadın, kocaya, ne de koca, kadına vâris olamaz."
[Muvatta, Talâk 56, (2, 577).]
Kaynaklar..: Kutub-i Sitte
[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ 1Yayınları: 12/36.
[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/37.
[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/37.
9 Aralık 2009 Çarşamba
3 Hadis-i Şerif »¦... Af Ve Mağfiret ...¦»
»¦... Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla ...¦»
وعن جندبَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: قَالَ رَجُلٌ وَاللّهِ َ يَغْفِرُ اللّهُ لِفَُنٍ. وَإنَّ اللّهَ تَعالى قَالَ: مَنْ ذَا الَّذِي يَتَألَّى عَليَّ أنْ َ أغْفِرُ لِفَُنٍ. فَإنِّي قَدْ غَفَرْتُ لَهُ وَأحْبَطْتُ عَمَلَكَ[. أخرجه مسلم.و»التَّألِّي« الحلف واليمينو»إحباطُ العَمَلِ« إبْطَاله وترك الجزاء عليه .
1. (4145)- Cündeb (Radıyallahu Anh) anlatıyor: "Resulullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) buyurdular ki: "Bir adam: "Vallahi Allah falancayı mağfiret etmiyecek!" diye kesip attı. Allah Teâlâ Hazretleri de: "Falancaya mağfiret etmiyeceğim hususunda yemin eden de kim? Ben ona mağfiret ettim, senin amelini de iptal ettim!" buyurdu."
[Müslim, Birr 137, (2621).][13]
وَعَنْ أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسولُ اللّهِ #: كَانَ فى بَنِي إسْرَائِيلَ رَجَُنٍ مُتَوَاخِيَانِ أحَدُهُمَا مُذْنِبٌ وَاŒخَرُ
فِي الْعِبَادَةِ مُجْتَهِدٌ. فَكَانَ الْمُجْتَهِدُ َ يَزَالُ يَلْقى اŒخَرَ عَلى ذَنْبٍ. فَيَقُولُ: أقْصِرْ. فَوَجَدَهُ يَوْماً عَلى ذَنْبٍ. فقَالَ: أقْصِرْ. فقَالَ: خَلِّنِي وَرَبِّي، أبُعِثْتَ عَليَّ رَقِيباً؟ فقَالَ لَهُ: وَاللّهِ َ يَغْفِرُ اللّهُ لَكَ، أوْ قَالَ َ يُدْخِلُكَ الْجَنَّةَ. فقَبَض اللّهُ أرْوَاحَهُمَا فَاجْتَمَعَا عِنْدَ رَبَّ الْعَالَمِينَ. فقَالَ الرَّبُّ تَعالى لِلْمُجْتَهِدِ: أكُنْتَ عَلى مَا فِى يَدَيَّ قَادِراً؟ وَقََالَ لِلْمُذْنِبِ: اذْهَبْ فَادْخُلِ الْجَنَّةَ بِرَحْمَتِي، وقَالَ لِŒخَرِ: اذْهَبُوا بِهِ إلى النَّارِ قَالَ أبُو هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: تَكَلّم واللّهِ بِكَلِمَةٍ أوْ بَقَتْ دُنْيَاهُ وَآخِرَتَهُ[. أخرجه أبو داود.ومعنى »أوْبقت« أهلكت .
2. (4146)- Hz. Ebu Hüreyre (Radıyallahu Anh) anlatıyor: "Resulullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) buyurdular ki: "Benî İsrail´de birbirine zıd maksad güden iki kişi vardı: Biri günahkârdı, diğeri de ibadette gayret gösteriyordu. Âbid olan diğerine günah işerken rastlardı da: "Vazgeç!" derdi. Bir gün, yine onu günah üzerinde yakaladı. Yine, "vazgeç" dedi. Öbürü:
"Beni Allah´la başbaşa bırak. Sen benim başıma müfettiş misin?" dedi. Öbürü: "Vallahi Allah seni mağfiret etmez. Veya: "Allah seni cennetine koymaz!" dedi. Bunun üzerine Allah ikisininde ruhlarını kabzetti. Bunlar Rabbülâlemînin huzurunda bir araya geldiler. Allah Teâlâ Hazretleri ibadette gayret edene: "Sen benim elimdekine kâdir misin?" dedi. Günahkâra da dönerek: "Git, rahmetimle cennete gir!" buyurdu. Diğeri için de: "Bunu ateşe götürün!" emretti."
Ebu Hüreyre (Radıyallahu Anh) der ki: "(Adamcağız Allah´ın gadabına dokunan münâsebetsiz) bir kelime konuştu, bu kelime dünyasını da, âhiretini de heba etti."
[Ebu Dâvud, Edeb 51, (4901).][15]
وعنه رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: كَانَ رَجُلٌ يُسْرِفُ عَلى نَفْسِهِ فَلمَّا حَضَرَهُ الْمَوْتُ قَالَ لِبَنِيهِ: إذَا أنَا مِتُّ فَأحْرِقُونِي ثُمَّ اسْتَحْقُونِي ثُمَّ ذَرُّونِي فِي الرِّيحِ. فَوَاللّهِ لَئِنْ قَدَرَ عَليَّ رَبِّي لَيُعَذِّبَنِي عَذَاباً مَا عَذَّبَهُ أحَداً. فَلَمَّا مَاتَ فُعِلَ بِهِ ذلِكَ. فَأمَرَ اللّهُ ا‘رْضَ فَقَالَ: اجْمَعِي مَا فِىكِ مِنْهُ. فَفَعَلَتْ: فَإذَا هُوَ قَائِمٌ. فَقَالَ: مَا حَمَلَكَ عَلى مَا فَعَلْتَ؟ فَقَالَ: مَخَافَتُكَ يَا رَبِّ. فَغَفَرَ لَهُ بِذلِكَ[. أخرجه الثثة والنسائي.
7. (4147)- Yine Ebu Hüreyre (Radıyallahu Anh) anlatıyor: "Resulullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) buyurdular ki: "Bir adam vardı, (günah işleyerek nefsine zulmetmekte) çok ileri idi. Ölüm gelip çatınca oğullarına dedi ki: "Ben ölünce, cesedimi yakın, külümü iyice ezin ve rüzgarın önünde saçın, Allah´a yemin olsun, eğer Rabbim beni bir yakalarsa hiç kimseye vermediği azabı verir!"
Ölünce, bu söylediği ona yapıldı. Allah da arz´a emrederek:
"Sende ondan ne varsa bana toplayıver!" dedi. Arz da topladı. Adam ayakta duruyordu. "Sen böyle bir vasiyeti niye yaptın?" diye Rabb Teâlâ sordu.
"Senden korktuğum için ey Rabbim!" cevabını verdi. Allah Teâlâ hazretleri bu cevap üzerine onu affetti."
[Buhârî, Tevhid 35, Enbiya 50; Müslim, Tevbe 25, (2756); Muvatta, Cenâiz 51, (1, 240); Nesâî, Cenâiz 117, (4, 113).][17]
...:
Kaynaklar..: Kutubu Sitte
[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/538.
[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/539.
[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/541.
8 Aralık 2009 Salı
Kalbin İlacı Zikrin Nurudur
Hasan-ı Basri k.s. Hazretleri’ne birisi:
- Ey Hasan, gönlüm kasvetle dolu. Ne yapayım? deyince,
- Allah’ın zikri ve Rabbine tevbe, istiğfar ile yumuşat, buyurmuştur.
Nefis pak olup, kalp de münevver olursa o zaman Rahman’ın kokusu gelir. Necis olan nefsin kokusu sahibinde bulundukça, yaptığı amellerin nuru semaya ulaşmaz. Böyle amel, sahibine istenilen faydayı vermez. Dualar makbul olmaz. Allah’a ancak pak bir gönül ve pak bir dille yaklaşabiliriz.
Zikrin bir kudsiyeti vardır. Zikreden zakire Allah katından indirilen bir feyz vardır. Onu anlatmak adet olmamış. İşleri, işaretleri anlatılmış; şifaları, halleri gösterilmiş. Esrarını Rabbim bilir.
Her zikredene bir “lebbeyk” diyen vardır. Çünkü kim Allah’ı zikrederse muhakkak onun zikrine buyur kulum denir.
Zikredememek nefsin işidir. Zikrettirmemek nefsin ustalığıdır. Şeytanın hıyanetidir. Çünkü zikir ile nefsin helâk olacağını bilir.
Bir adamın beşbin kere meşakketle , zorla nefsine çektirdiği zikir, muhabbetle çekilen yüzbin zikirden daha faziletlidir. Niye? Çünkü muhabbetle çekenin mücahedesi zahmetle çekeninkinden azdır. Muhabbetli çektiği için feyzi çok olur. Zahmetle çekenin de Allah katında sevabı ve yakınlaşması çok olur.
Zikir, tasavvufun meyvesidir, müridin bineğidir. Şeytanı öldürmek için en iyi silahtır.
Arifler, zikrin kudsiyetini , nurlu olmasını kalbin cilasına ve nefsin ıslahına bağlamışlar. Onun için ahir zamanda zikredenler az oldu. Namazlarda zikredenler az oldu, camilerde zikredenler az oldu. Çünkü cins cinsi çeker.
Eğer sen tevbe eder, bir kâmil mürşidle nefsinin ıslahına ve kalbinin cilasına çalışırsan, o mürşid sana zikir verir.
Zikir, tevbe niyetiyle, ıslah niyetiyle çekildiği için, nuru ağzın ve kalbin pis kokusunu izale eder. “Soğan ve sarmısak yiyen camiye gelmesin” emrine binaen insan nasıl karanfil, tarçın ve daha nice çeşit kokuyla kötü kokuyu gidermeye çalışıyorsa, zikrin nuraniyeti de kalbin ve nefsin kötü kokusunu izale eder.
Hocalar sevap kastıyla zikretmeyi çok tavsiye etmişlerdir. Ama sevabın ötesinde asıl fayda nefsin ıslahı, terbiyesidir, Allah’a yakınlaşmadır. Fakat zikreden ne kadar çok zikrederse etsin, kendi vasıfları bozulursa, zikri de kalitesi düşük meyve gibi olur. Sevabı vardır elbette, ama özürlü ağacın meyvesi gibidir.
Tevbe-i nasuh ile tevbe edip yüzünü Allah’a çevirenin, kâmil bir velinin huzurunda inabe tevbesiyle, nasuh tevbesiyle nefsinden utanıp Allah’a sığınanın zikri ise, gönüle merhem, nefsin ıslahına vesile olur.
Emekli yarbay
Mehmet Ildırar
24 Kasım 2009 Salı
Sadaka ve Nafaka
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
عن أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قَالَ: ]قَالَ رَسُولُ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَا تَصَدَّقَ أَحَدٌ بِصَدَقَةٍ مِنْ طَيِّبٍ، وََ يَقْبَلُ اللّهُ إَِّ الطَّيِّبَ، إَّ أَخَذَهَا الرَّحْمَنِ بِيَمِينِهِ وَكِلْتَا يَدَيْهِ يَمِينٌ، وَإِنْ كَانَتْ تَمْرَةً. فَتَرْبُو فِي كَفِّ الرَّحْمَنِ حَتَّى تَكُونَ أَعَظَمَ مِنَ الْجَبَلِ كَمَا يُرَبِّى أَحَكُمْ فَلُوَّهُ أَوْ فَصِيلَهُ[. أخرجه الستة إ أبا دَاوُد.قَوْلِهِ-فتربو-أى تكثر وتزيد.وَكَفُّ الرَّحْمَنِ-هنا محل قبول الصدقة التي توضع فيه، وإ ف كف اللّه و جارحة؛ تَعَالَى اللّه عما يَقُولُ الظالمون والمجسمون عموا كبيرا.وَالْفَلُوُّ الْمُهْر أو ما يولد. وَالْفَصِيلُ الْمُهر أول ما يولد.وَالْفَصِيلَ. ولد الناقة إِلَى أن يفصل عن أمه .
1. (3249)- Ebu Hüreyre (Radıyallahu Anh) anlatıyor: "Resulullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) buyurdular ki: "Temiz şeylerinden kim ne tasadduk ederse -ki Allah sadece temizi kabul eder- Rahmân onu sağ eliyle alır -ki O´nun her iki eli de sağdır- bu sadaka bir tek hurma bile olsa, O, Rahmân´ın avucunda dağdan daha iri oluncaya kadar büyür, tıpkı sizin bir tayı veya bir boduğu büyütmeniz gibi (O da sadakanızı büyütür)."
Buharî, Zekat: 8; Müslim, Zekât: 63, (1014); Muvatta, Sadakât: 1, (2, 995); Tirmizî, Zekât: 28, (661); Nesâî, Zekât: 48, (5, 57); İbnu Mâce, 28, (1842);
وَعَنْه رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قَالَ: ]قَالَ رَسُولُ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: بَيْنَا رَجُلٌ فِي فََةٍ مِنَ ا‘َرْضِ إِذْ سَمِعَ صَوْتًا فِي سَحَابَةِ اسْقِ حَدِيقَةَ فَُنٍ. فَتَنَحَّى ذَلِكَ السَّحَابُ فَأَفْرَغَ مَاءَهُ فِي حَرَّةٍ فَإِذَا شَرْجَةٌ مِنْ تِلْكَ الشِّرَاجِ قَدِ اسْتَوْعَبَتْ ذَلِكَ الْمَاءَ. فَتَتَبَّعَ الْمَاءَ فَإِذَا رَجُلٌ قَائِمٌ فِي حَدِيقَةٍ يُحَوِّلُ الْمَاءَ بِمِسْحَاتِهِ. فَقَالَ لَهُ: يَا عَبْدُ اللّهِ، مَا اسْمُكَ لِمَ ؟ قَالَ فَُنٌ، اِسْمُ الَّذِي سَمِعَ فِي السَّحَابَةِ. فَقَالَ لَهُ: يَا عَبْدَ اللّهِ، لِمَ سَألْتَنِي عَنْ اسْمِي؟ قَالَ: سَمِعْتُ صَوْتًا فِي السَّحَابِ الَّذِي هَذَا مَاؤُهُ يَقُولُ: اِسْقِ حَدِيقَةَ فَُنٍ، ِسْمِكَ. فَمَا تَصْنَعُ فِيهَا؟ قَالَ: أَمَّا إِذْ قُلْتَ هَذَا فَإِنِّي أنْظُرُ إِلَى مَا يَخْرُجُ مِنْهَا فَأتَصَدَّقُ بِثُلِثِهِ.وَآكُلُ أَنَا وَعِيَالِي ثُلُثَهُ، وَأرُدَّ فِيهَا ثُلُثَهُ[. أخرجه مسلم.»الحَرَّةُ« بفتح الحاء: ا‘رض ذات الحجارة السوداء.»وَالشَّرْجَةُ« واحدة الشراج وهى مسايل الماء إِلَى السهل من ا‘رض.»وَالمِسْحَاةُ« المجرفة من الحديد .
2. (3250)- Yine Hz. Ebu Hüreyre (Radıyallahu Anh) anlatıyor: "Resulullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) buyurdular ki: "Bir adam boş bir arazide giderken bulut içinden gelen bir ses işitti: "Falancanın bahçesini sula!" diyordu. O bulut uzaklaşarak suyunu bir ketire (kayalığa) boşalttı. Derken oradaki sel yollarından biri bu suların tamamını akıtmaya başladı. Adam da suyun istikametini takiben yürüdü. Bir müddet sonra, suyu bahçesine çevirmek üzere elinde bir kürek, çalışan bir adam gördü. Ona:
"Ey Allah´ın kulu ismin ne?" diye sordu.
"Falan!" dedi. Bu isim, adamın buluttan işittiği isimdi. Bu sefer o sordu:
"Ey Allah´ın kulu, peki sen benim adımı niye sordun?"
"Ben sana şu suyu getiren buluttan bir ses işitmiştim, senin ismini söyleyerek "Falanın bahçesini sula!" diyordu. Sen bahçede ne yapıyorsun?"
"Madem ki sordun söyleyeyim. Ben bu bahçeden çıkan mahsule nezaret ederim. Ondan çıkan mahsulün üçte birini tasadduk ederim. Üçte birini ben ve ailem yeriz, üçte birini de bahçeye iâde ederim" dedi."
Müslim, Zühd: 45, (2984);
ـ3251 ـ3 -وَعَنْه رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قَالَ: ]قَالَ رَسُولُ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: سَبَقَ دِرْهَمٌ مَائَةَ أَلْفِ دِرْهَمٍ. قِيلَ: وَكَيْفَ ذَلِكَ يَا رَسُولَ للّهِ؟ قَالَ: كَانَ لِرَجُلٍ دِرْهَمَانِ فَتَصَدَّقَ بِأَجْوَدِهِمَا وَانْطَلَقَ آخِرُ إِلَى عُرْضِ مَالِهِ فَأَخْرَجَ مِنْهُ مِائَةَ أَلْفِ دِرْهَمٍ فَتَصَدَّقَ بِهَا[. أخرجه النسائي.»عُرْضُ الشَّيْءِ«. جانبه وناحيته .
3. (3251)- Yine Ebu Hüreyre (Radıyallahu Anh) anlatıyor: "Resulullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) buyurdular ki:
"Bir dirhem, yüzbin dirhemi geçmiştir."
"Bu nasıl olur, ey Allah´ın Resulü?" diye sordular. Şu cevabı verdi.
"Bir adamın iki dirhemi vardı. Bunlardan daha iyisini tasadduk etti, Diğeri ise, malının yanına varıp, malından yüzbin dirhem çıkardı ve onu tasadduk etti."
[5] Nesâî, Zekât: 49, (5, 59);
Kaynaklar..: Kutub-i Sitte
[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/18.
[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/21.
[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/21.
20 Kasım 2009 Cuma
Efendimizden 20 Altin tavsiye
ve ahiretle alakalı soracak sorularım var." der.
Bunun üzerine Peygamberimiz (asm) o kimseye, "Ne istiyorsan sor."
buyururlar. Ardından o kişi ile Peygamber Efendimiz (asm) arasında bizim de
pek çok dersler çıkarabileceğimiz şu diyalog yaşanır:
İnsanların en zengini olmak istiyorum. Ne yapmalıyım?
Kanaatkâr olursan insanların en zengini olursun.
İnsanların en hayırlısı olmak istiyorum.
İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır. Sen de insanlara faydalı ol.
İnsanların en adaletlisi olmak istiyorum.
Kendin için istediğini insanlar için de istersen insanların en adili olursun.
İnsanlar içinde Allah'a en yakın, O'nun en has kullarından olmak
istiyorum.
Allah'ı çok zikredip anar ve hatırlarsan o zaman Allah'ın en has kulu olursun.
Muhsinlerden, iyilik edenlerden olmak istiyorum.
Allah'a, O'nu görüyor gibi ibadet et, her ne kadar sen O'nu görmesen de O
seni görüyor.
İmanımı kemale erdirmek istiyorum.
Güzel ahlaklı olursan imanın kemale erer.
Kıyamet günü nur içinde haşrolmak istiyorum.
Hiç kimseye zulmetme, kıyamet günü nur içinde haşrolursun. Önce kendine ve insanlara merhamet et ki; Allah da sana merhamet etsin.
Günahlarımın azalmasını istiyorum.
İstiğfar ederek günahlarının bağışlanması için Allah'a yalvarırsan günahların
azalır.
İnsanların en kerimi olmak istiyorum.
Allah'a kullarını şikayet etmezsen insanların kerimi olursun.
Rızkımın bol olmasını istiyorum.
Temizliğe devam edersen rızkın bol olur.
Allah ve Resulü tarafından sevilmek istiyorum.
O zaman Allah ve Resulü'nün sevdiklerini sev, sevmediklerini de sevme.
Allah'ın bana kızmasından kendimi korumak istiyorum.
Kimseye kızmazsan Allah'ın gazabından ve kızmasından kurtulursun.
Duamın kabul edilmesini istiyorum.
Haramlardan sakınırsan duaların kabul olur.
Allah'ın beni başkalarının yanında rezil etmemesini istiyorum.
Namusunu koruyup iffetli ol ki; insanlar yanında rezil olmayasın.
Allah'ın ayıplarımı, kusurlarımı örtmesini istiyorum.
Kardeşlerinin ayıplarını örtersen Allah da senin ayıplarını örter.
Benim günahlarımı ne siler?
Gözyaşların, hudûun (saygıyla Allah'a kulluğun) ve hastalıklar.
Allah yanında hangi özellikler daha faziletlidir?
Güzel ahlak, tevazu, belalara sabır ve kazaya rıza.
Allah yanında en büyük günah hangisidir?
Kötü ahlak ve Allah'ın emirlerine karşı gösterilen cimrilik.
Rahman Allah'ın rahmetini ne coşturur?
Gizliden gizliye sadaka vermek ve sıla-i rahim (akrabaları ziyaret ve görüp
gözetmek).
Cehennem ateşini ne söndürür?
Oruç.
(Ali el-Müttaki, Kenzu'l-Ummal, 16/127-129)
19 Kasım 2009 Perşembe
3 Hadis-i Şerif »¦... Allah´ın(c.c.) Sıfatları ...¦»
»¦... Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla ...¦»
عن أبي موسى رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قامَ فِينَا رسولُ اللّهِ # بِخَمْسِ كَلِمَاتٍ. فقَالَ: إنَّ اللّهَ تَعالى َ ينَامُ وََ يَنْبَغِي لَهُ أنْ يَنَامَ. يُخْفِضُ الْقِسْطَ وَيَرْفَعُهُ وَيُرْفَعُ إلَيْهِ عَمَلُ اللَّيْلِ قَبْلَ عَمَلِ النَّهَارِ. وَعَمَلُ النَّهَارِ قَبْلَ عَمَلِ اللَّيْلِ. حِجَابُهُ النُّورُ. لَوْ كَشَفَهُ َحْرَقَتْ سُبُحَاتُ وَجْهِهِ مَا انْتَهَى إلَيْهِ بَصَرُهُ مِنْ خَلْقِهِ[. أخرجه مسلم.»سُبُحَاتُ وَجْهِ اللّهِ« أنوَارهُ: أي لو انكشفَ من أنوار اللّهِ التي تَحجُبُ العبادَ عنهُ شَئٌ ‘هلك كُلَّ مَنْ وقع عليهِ ذلك النورُ كما خرَّ مُوسَى عَلَيْهِ السم صَعِقاً، وَتَقَطَّعَ الجبلُ دَكّاً لَمَّا تَجلَّى اللّهُ سُبحانُهُ وَتعالى.
"Allah Teâlâ Hazretleri uyumaz, zaten O´na uyku da yakışmaz. Kıstı (tartıyı, rızkı) indirir ve kaldırır. Geceleyin yapılan amel, gündüzleyin yapılandan önce; gündüzleyin yapılan amel de geceleyin yapılan amelden önce Allah´a yükseltilir. O´nun hicabı nurdur. Eğer o perdeyi açacak olsa, vechinin sübuhâtı, basarının ihâta ettiği bütün mahlukatını yakardı."
Müslim, İman: 293 (179);
وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّهِ #: إذَا قَاتَلَ
أحَدُكُمْ أخَاهُ فَلْيَجْتَنِبِ الْوَجْهَ[. أخرجه الشيخان.وزاد مسلم: »فَإنَّ اللّهَ خَلَقَ آدَمَ عَلى صُورَتِهِ« .
Müslim´in rivayetinde şu ziyade var: "...Zira Allah Âdem´i kendi suretinde yaratmıştır.
Buhârî, Itk: 20; Müslim, Birr: 112, (2612).
وعن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]كَانَ رسولُ اللّه # يُكْثِرُ أنْ يَقولَ: يَا مُقَلِّبَ الْقُلُوبِ ثَبِّتْ قَلْبِي عَلى دِينِكَ. فَقُلْتُ: يَا رسولَ اللّهِ قَدْ آمَنَّا بِكَ وَبِمَا جِئْتَ بِهِ فَهَلْ تَخَافُ عَلَيْنَا؟ قالَ: نَعَمْ. إنَّ الْقُلُوبَ بَيْنَ إصْبَعَيْنِ مِنْ أصَابِعِ الرَّحْمنِ يُقلِّبُهَا كَيْفَ يَشَاءُ[. أخرجه الترمذي .
"Ey kalbleri çeviren Allahım! Kalbimi dinin üzerine sâbit kıl!"
Ben (bir gün kendisine):
"Ey Allah´ın resulü! biz sana ve senin getirdiklerine inandık. Sen bizim hakkımızda korkuyor musun?" dedim. Bana şöyle cevap verdi: "Evet! Kalpler, Rahmân´ın iki parmağı arasındadır. Onları istediği gibi çevirir."
Tirmizî, Kader: 7, (2141);
Kaynak ..: Kutub-i Sitte
[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/286.
[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/288.
[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/289.
27 Ekim 2009 Salı
Abdest ve Şartları
Abdest, İsra gecesi beş vakit namazla birlikle farz kılınmıştır.
Abdestin farz oluşu üç delille sabittir:
Birinci delil: Kur´an-ı Kerim´dir.Allah-u Teala şöyle buyuruyor:
"Ey iman edenler! Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi, başlarınızı meshedip ve topuklara kadar ayaklarınızı yı-kayın.
" (Maide: 5/6)
Abdestin farz oluşuna ikinci delil sünnettir.
Ebu Hureyre (r.a.)´den rivayet edildiğine göre Resulullah ( Sallallahu Aleyhi Vesellem ).
"Abdestsiz birinin, abdest alıncaya kadar Allah namazını kabul etmez.
" [1] buyurmuştur.
Üçüncü delil:
İcma´dır.Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem zamanından günümüze kadar bütün müslümanlar abdestin farz olduğuna icma´ etmiştir.
Bu icma? di-nin bilinen zaruri hükümlerinden olmuştur. [2]--------------------------------------------------------------------------------[1] Buhari 135 Müslim, 225.[2]
Kadı Ebu Şuca?, Ğayet?ül-İhtisar ve Şerhi,
Ravza Yayınları: 85.
3 Hadis-i Şerif »¦... Sabır .
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
عن أنس رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]أَتَى النَّبيُّ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَلَى امْرَأةٍ تَبْكِي عَلَي صَيِيٍّ لَهَا، فَقَالَ: اتَّقِي اللّهَ وَاصْبِرِي، فَقَالَتْ: وَمَا تُبَالِي بِمُصِيِبَتِي؟ فَلَمَّا ذَهَبَ. قِيلَ لَهَا: إِنَّهُ رَسُولُ اللّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَأَخَذَهَا مِثْلُ الْمَوْتِ، فَأَتَتْ بَابَهُ فَلَمْ تَجِدْ عَلَى بَابِهِ بَوَّابِينَ فَأَتَتْهُ، فَقَالَتْ: يَا رَسُولُ اللّهِ لَمْ أَعْرِفَكَ، فَقَالَ: إِنَّمَا الصَّبْرُ عِنْدَ الصّدْمَةِ ا‘َوَّلَى [. أخرجه الخمسة إ النسائي .
1. (3232)- Hz. Enes (Radıyallahu Anh) anlatıyor:
"Resûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm), (ölen) çocuğu için ağlamakta olan bir kadına rastlamıştı:
"Allah´tan kork ve sabret!" buyurdu. Kadın (ızdırabından kendisine hitab edenin kim olduğuna bile bakmadan):
"Benim başıma gelenden sana ne?" dedi. Resûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) uzaklaşınca, kadına:
"Bu Resûlullah idi!" dendi. Bunun üzerine, kadın çocuğun ölümü kadar da söylediği sözden dolayı (utanıp) üzüldü. (Özür dilemek için) doğru aleyhissalâtu vesselâm´ın kapısına koştu.
Ama kapıda bekleyen kapıcılar görmedi, doğrudan huzuruna çıktı ve:Ey Allah´ın Resulü, (o yakışıksız sözü) sizi tanımadan sarfettim (bağışlayın!)" dedi.
Aleyhissalâtu Vesselâm:"Makbul sabır, musibetle karşılaştığın ilk andakidir" buyurdu.
"Buharî, Cenâiz: 43, 7, 32,
Ahkâm: 11;
Müslim, Cenâiz: 14, (626);
Ebu Dâvud, Cenâiz: 27, (3124);
Tirmizî, Cenâiz: 13, (987);
Nesâî, Cenâiz: 22, (4, 22);
وعن سلمة رَضِىَ اللّهُ عَنْه قالت: ]سَمِعْتُ رَسُولُ اللّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ: مَا مِنْ مُسْلِمٍ تُصِيبُهُ مُصِيبَةٌ، فَقَالَ مَا امْرَهُ اللّهِ :وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعُونَ اللَّهُمَّ أَجُرْنِي فِي مُصِيبَتِي، وَاخْلُفْ لِي خَيْراً مِنْهاَ، إَِّ أَخْلَفَ اللّهُ لَهُ خَيْراً مِنْهَا. قَالَتْ فَلَمَّا مَاتَ أبُو سَلَمَةَ رَسُولُ اللّهِ عَنْهُ قُلْتُ: أَيُُّ الْمُسْلِمِيْنَ خَيْرٌ مِنْ أَبِي سَلَمَةَ ؟ أَوَّلُ بَيْتٍ هَاجَرَ إِلَى رَسُولُ اللّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، ثُمَّ إِنِّي قُلْتُهَا فَأخْلَفَ اللّهُ تَعَالَى لِي رَسُولُ اللّهِ :قَالَتْ: فَأَرْسَلَ إِليَّ رَسُولُ اللّهِ حَاطِبَ بْنَ أَبِي بَلْتَعَةَ يَخْطُبُنِي لَهُ فَقُلْتُ: إِنَّ لِي بِنْتاً وَأنَا غَيُورٌ، فَقَالَ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَمَا ابْنَتُهَا فَنَدْعُو اللّهَ بُغْنِبْهَا، وَأدْعُو اللّهَ تَعَالَى أَنْ يُذْهِبَ بِالْغَيْرَةِ[. أخرجه مسلم وملك، وأبو داود والترمذي .
2. (3233)- Ümmü Seleme (Radıyallahu Anhâ) anlatıyor:
"Resûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm)´ı şunları söylerken işittim:
"Kendisine bir musibet gelen müslüman Allah´ın emrettiği: "İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râci´ûn, allahümme ecirnî fi musîbetî vahluf lî hayran minhâ:
"Biz Allah´ınız ve ancak O´na döneceğiz. Bana bu musibetim için ücret ver. Ve bana bunun arkasından daha hayırlısını ver" derse Allah o musibeti alır ve mutlaka daha hayırlısını verir."Ümm-ü Seleme der ki:
"Ebu Seleme (Radıyallahu Anh) vefat ettiği zaman ben: "Ebu Seleme´den daha hayırlı olan hangi müslüman var? Resûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm)´a ilk hicret eden hâne, onun hânesiydi" dedim.
Ben bunu söyledikten sonra Allah, onun yerine bana Resûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm)´ı verdi. Şöyle ki: Resûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm), bana Hâtîb İbnu Ebî Belte´a´yı göndererek kendisi için beni istetti.
Ben: "Benim (küçük) bir kız çocuğum var, ayrıca ben kıskanç bir kadınım. (Resûlullah´ın ise birçok hanımı var, imtizacsızlıktan korkarım)" diye cevap verdim. Resûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm):"Kız çocuğuna gelince, Allah´a dua ederiz, onu kendisinden müstağni kılar, kıskançlığı için de Allah´a gidermesini dua ederim" buyurdular."
Müslim, Cenâiz: 3, (918); Muvatta, Cenâiz: 42, (l, 236); Ebu Dâvud, Cenâiz: 22, (3119); Tirmizî, Da´avât: 88, (3506);
وعن أبي سنان قال: ]دَفَنْتُ ابْنِي سِنَاناً، وَأَبُو طَلْحَةَ الْخَوَْنِيُّ جَالِسٌ عَلَى شَفِيرِ الْقَبْرِ، فَلَمَّا فَرَغتُ قَالَ: أََ أُبَشِّرُكَ؟ قُلْتُ: بَلَى. قَالَ حَدَّثَنِى أبُو مُوسُى ا‘َشْعَرِيُّ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِذَا مَاتَ وَلَدُ الْعَبْدِ. قَالَ اللّه لِمَئِكَتِهِ: قبَضَتُمْ وَلَدَ عَبْدِي؟ فيَقُولُونَ: نَعَمْ، فَيَقُولُ: قَبَضَتُمْ ثَمَرَةَ فُؤَادِهِ؟ فيَقُولُونَ: نَعَمْ: فَيَقُولُ: مَاذَا قَالَ عَبْدِي؟ فَيَقُولُونَ حَمِدَكَ وَاسْتَرْجَعَ، فَيَقُولُ: ابْنُوا لِعَبْدِي بَيْتاً في الْجَنَّةِ، وَسَمُّوهُ بَيْتَ الْحَمْدِ[. أخرجه الترمذي .
3. (3234)- Ebu Sinân anlatıyor:
"Oğlum Sinan´ı defnettiğimde kabrin kenarında Ebu Talha el-Havlânî oturuyordu.
Defin işinden çıkınca bana: "Sana müjde vereyim mi?" dedi. Ben:"Tabiî, söyle!" dedim.
"Ebu Musa el-Eş´arî (Radıyallahu Anh) bana anlattı" diye söze başlayıp Resûlullah´ın şu sözlerini nakletti:"Bir kulun çocuğu ölürse, Allah meleklere şöyle söyler:
"Kulumun çocuğunu kabzettiniz mi?" "Evet" derler."Yani kalbinin meyvesini elinden mi aldınız?" Melekler yine: "Evet" derler. Allah tekrar sorar:
"Kulum (bu esnâda) ne dedi?""Sana hamdetti ve istircâda bulundu" derler. Bunun üzerine Allah Teâla hazretleri şöyle emreder:"Öyleyse, kulum için cennette bir köşk inşa edin ve bunu Beytu´l-hamd (hamd evi) diye isimlendirin."
Tirmizî, Cenâiz: 36, (1021);
Kaynak...: Kutub-i Sitte
[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 9/539.
[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 9/541-542.
[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 9/543-544.
26 Ekim 2009 Pazartesi
KUR’ÂN OKURKEN
1. Tedebbür: Kur’ân okumaktan gāye nedir, bunu düşünerek ağır ağır okumak.
2. Tefehhüm: Kur’ân’ı okurken, anlamaya çalışarak okumak.
3. Tahsis: Kendisine hitâb edildiğini kabûl ederek okumak.
4. Teessür: Kur’ân’ı okurken, anlatılan şeye göre üzüntü, korku, ümid ve daha başka sıfatlarla müteessir olarak okumak.
5. Terakkî: Kur’ân’ı okurken, kendi ağzından değil, Allah ü Teâlâ’dan dinliyormuş gibi okumak.
6. Teberrî: Kur’ân’ı okurken, Allah’ın büyüklüğü karşısında kendi benlik ve varlığından geçmek ve kendisini hiçe saymaktır. İhyâ-yı Ulûmü’d-Dîn
7 Ekim 2009 Çarşamba
AHİRETTE SENİ KURTARACAK BİR ESERİN OLMADIĞI TAKTİRDE
Ölüm var, ölüm!
Halife Hârun Reşid,
Allah dostlarından
Behlül Dânâ hazretlerini
rahmetullahi aleyhima
çok sever,
(Nasîhatlarından)
hoşlanırdı.
Bir gün,
Onu yolda görüp;
El Behlül! Nicedir seninle
görüşmek istiyordum.
dedi.
Hazret-i Behlül
hiç oralı olmadı ve
Ben hiç istemiyordum!
dedi.
Hârun Reşit,
Bu cevaba kızmayıp;
Ey Behlül! Nasîhatına muhtâcım,
dedi.
Konuştukları yer,
(Saray ile Kabristan)
arasıydı.
Hazret-i Behlül,
Ona, bu ikisini gösterip;
Bir sarayına bak, bir de kabristana.
Bunlardan ibret almayan kişi,
başka neden alır ki?
dedi.
Ve ilave etti:
Yarın Allahın huzuruna çıkacak
ve hesaba çekileceksin.
Cevabın hazır mı?
Hârun Reşid
alacağını almıştı.
Hüzünlendi.
Ağladı ve
(Göz yaşlarıyla)
ayrıldı oradan.
''ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı taktirde dünyada bıraktıklarına da kıymet verme '' Bediüzzaman Said Nursi
29 Eylül 2009 Salı
hadis
"Şu üç kişi rızıklarını helalinden temin ettikleri zaman âhirette hesaba çekilmez. Oruç tutan, sahura kalkan, Allah yolunda cihat eden."
(Kenzü’l-Ummal, 3:328)