27 Ekim 2009 Salı
Abdest ve Şartları
Abdest, İsra gecesi beş vakit namazla birlikle farz kılınmıştır.
Abdestin farz oluşu üç delille sabittir:
Birinci delil: Kur´an-ı Kerim´dir.Allah-u Teala şöyle buyuruyor:
"Ey iman edenler! Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi, başlarınızı meshedip ve topuklara kadar ayaklarınızı yı-kayın.
" (Maide: 5/6)
Abdestin farz oluşuna ikinci delil sünnettir.
Ebu Hureyre (r.a.)´den rivayet edildiğine göre Resulullah ( Sallallahu Aleyhi Vesellem ).
"Abdestsiz birinin, abdest alıncaya kadar Allah namazını kabul etmez.
" [1] buyurmuştur.
Üçüncü delil:
İcma´dır.Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem zamanından günümüze kadar bütün müslümanlar abdestin farz olduğuna icma´ etmiştir.
Bu icma? di-nin bilinen zaruri hükümlerinden olmuştur. [2]--------------------------------------------------------------------------------[1] Buhari 135 Müslim, 225.[2]
Kadı Ebu Şuca?, Ğayet?ül-İhtisar ve Şerhi,
Ravza Yayınları: 85.
3 Hadis-i Şerif »¦... Sabır .
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
عن أنس رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]أَتَى النَّبيُّ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَلَى امْرَأةٍ تَبْكِي عَلَي صَيِيٍّ لَهَا، فَقَالَ: اتَّقِي اللّهَ وَاصْبِرِي، فَقَالَتْ: وَمَا تُبَالِي بِمُصِيِبَتِي؟ فَلَمَّا ذَهَبَ. قِيلَ لَهَا: إِنَّهُ رَسُولُ اللّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَأَخَذَهَا مِثْلُ الْمَوْتِ، فَأَتَتْ بَابَهُ فَلَمْ تَجِدْ عَلَى بَابِهِ بَوَّابِينَ فَأَتَتْهُ، فَقَالَتْ: يَا رَسُولُ اللّهِ لَمْ أَعْرِفَكَ، فَقَالَ: إِنَّمَا الصَّبْرُ عِنْدَ الصّدْمَةِ ا‘َوَّلَى [. أخرجه الخمسة إ النسائي .
1. (3232)- Hz. Enes (Radıyallahu Anh) anlatıyor:
"Resûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm), (ölen) çocuğu için ağlamakta olan bir kadına rastlamıştı:
"Allah´tan kork ve sabret!" buyurdu. Kadın (ızdırabından kendisine hitab edenin kim olduğuna bile bakmadan):
"Benim başıma gelenden sana ne?" dedi. Resûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) uzaklaşınca, kadına:
"Bu Resûlullah idi!" dendi. Bunun üzerine, kadın çocuğun ölümü kadar da söylediği sözden dolayı (utanıp) üzüldü. (Özür dilemek için) doğru aleyhissalâtu vesselâm´ın kapısına koştu.
Ama kapıda bekleyen kapıcılar görmedi, doğrudan huzuruna çıktı ve:Ey Allah´ın Resulü, (o yakışıksız sözü) sizi tanımadan sarfettim (bağışlayın!)" dedi.
Aleyhissalâtu Vesselâm:"Makbul sabır, musibetle karşılaştığın ilk andakidir" buyurdu.
"Buharî, Cenâiz: 43, 7, 32,
Ahkâm: 11;
Müslim, Cenâiz: 14, (626);
Ebu Dâvud, Cenâiz: 27, (3124);
Tirmizî, Cenâiz: 13, (987);
Nesâî, Cenâiz: 22, (4, 22);
وعن سلمة رَضِىَ اللّهُ عَنْه قالت: ]سَمِعْتُ رَسُولُ اللّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ: مَا مِنْ مُسْلِمٍ تُصِيبُهُ مُصِيبَةٌ، فَقَالَ مَا امْرَهُ اللّهِ :وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعُونَ اللَّهُمَّ أَجُرْنِي فِي مُصِيبَتِي، وَاخْلُفْ لِي خَيْراً مِنْهاَ، إَِّ أَخْلَفَ اللّهُ لَهُ خَيْراً مِنْهَا. قَالَتْ فَلَمَّا مَاتَ أبُو سَلَمَةَ رَسُولُ اللّهِ عَنْهُ قُلْتُ: أَيُُّ الْمُسْلِمِيْنَ خَيْرٌ مِنْ أَبِي سَلَمَةَ ؟ أَوَّلُ بَيْتٍ هَاجَرَ إِلَى رَسُولُ اللّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، ثُمَّ إِنِّي قُلْتُهَا فَأخْلَفَ اللّهُ تَعَالَى لِي رَسُولُ اللّهِ :قَالَتْ: فَأَرْسَلَ إِليَّ رَسُولُ اللّهِ حَاطِبَ بْنَ أَبِي بَلْتَعَةَ يَخْطُبُنِي لَهُ فَقُلْتُ: إِنَّ لِي بِنْتاً وَأنَا غَيُورٌ، فَقَالَ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَمَا ابْنَتُهَا فَنَدْعُو اللّهَ بُغْنِبْهَا، وَأدْعُو اللّهَ تَعَالَى أَنْ يُذْهِبَ بِالْغَيْرَةِ[. أخرجه مسلم وملك، وأبو داود والترمذي .
2. (3233)- Ümmü Seleme (Radıyallahu Anhâ) anlatıyor:
"Resûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm)´ı şunları söylerken işittim:
"Kendisine bir musibet gelen müslüman Allah´ın emrettiği: "İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râci´ûn, allahümme ecirnî fi musîbetî vahluf lî hayran minhâ:
"Biz Allah´ınız ve ancak O´na döneceğiz. Bana bu musibetim için ücret ver. Ve bana bunun arkasından daha hayırlısını ver" derse Allah o musibeti alır ve mutlaka daha hayırlısını verir."Ümm-ü Seleme der ki:
"Ebu Seleme (Radıyallahu Anh) vefat ettiği zaman ben: "Ebu Seleme´den daha hayırlı olan hangi müslüman var? Resûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm)´a ilk hicret eden hâne, onun hânesiydi" dedim.
Ben bunu söyledikten sonra Allah, onun yerine bana Resûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm)´ı verdi. Şöyle ki: Resûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm), bana Hâtîb İbnu Ebî Belte´a´yı göndererek kendisi için beni istetti.
Ben: "Benim (küçük) bir kız çocuğum var, ayrıca ben kıskanç bir kadınım. (Resûlullah´ın ise birçok hanımı var, imtizacsızlıktan korkarım)" diye cevap verdim. Resûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm):"Kız çocuğuna gelince, Allah´a dua ederiz, onu kendisinden müstağni kılar, kıskançlığı için de Allah´a gidermesini dua ederim" buyurdular."
Müslim, Cenâiz: 3, (918); Muvatta, Cenâiz: 42, (l, 236); Ebu Dâvud, Cenâiz: 22, (3119); Tirmizî, Da´avât: 88, (3506);
وعن أبي سنان قال: ]دَفَنْتُ ابْنِي سِنَاناً، وَأَبُو طَلْحَةَ الْخَوَْنِيُّ جَالِسٌ عَلَى شَفِيرِ الْقَبْرِ، فَلَمَّا فَرَغتُ قَالَ: أََ أُبَشِّرُكَ؟ قُلْتُ: بَلَى. قَالَ حَدَّثَنِى أبُو مُوسُى ا‘َشْعَرِيُّ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِذَا مَاتَ وَلَدُ الْعَبْدِ. قَالَ اللّه لِمَئِكَتِهِ: قبَضَتُمْ وَلَدَ عَبْدِي؟ فيَقُولُونَ: نَعَمْ، فَيَقُولُ: قَبَضَتُمْ ثَمَرَةَ فُؤَادِهِ؟ فيَقُولُونَ: نَعَمْ: فَيَقُولُ: مَاذَا قَالَ عَبْدِي؟ فَيَقُولُونَ حَمِدَكَ وَاسْتَرْجَعَ، فَيَقُولُ: ابْنُوا لِعَبْدِي بَيْتاً في الْجَنَّةِ، وَسَمُّوهُ بَيْتَ الْحَمْدِ[. أخرجه الترمذي .
3. (3234)- Ebu Sinân anlatıyor:
"Oğlum Sinan´ı defnettiğimde kabrin kenarında Ebu Talha el-Havlânî oturuyordu.
Defin işinden çıkınca bana: "Sana müjde vereyim mi?" dedi. Ben:"Tabiî, söyle!" dedim.
"Ebu Musa el-Eş´arî (Radıyallahu Anh) bana anlattı" diye söze başlayıp Resûlullah´ın şu sözlerini nakletti:"Bir kulun çocuğu ölürse, Allah meleklere şöyle söyler:
"Kulumun çocuğunu kabzettiniz mi?" "Evet" derler."Yani kalbinin meyvesini elinden mi aldınız?" Melekler yine: "Evet" derler. Allah tekrar sorar:
"Kulum (bu esnâda) ne dedi?""Sana hamdetti ve istircâda bulundu" derler. Bunun üzerine Allah Teâla hazretleri şöyle emreder:"Öyleyse, kulum için cennette bir köşk inşa edin ve bunu Beytu´l-hamd (hamd evi) diye isimlendirin."
Tirmizî, Cenâiz: 36, (1021);
Kaynak...: Kutub-i Sitte
[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 9/539.
[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 9/541-542.
[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 9/543-544.
26 Ekim 2009 Pazartesi
KUR’ÂN OKURKEN
1. Tedebbür: Kur’ân okumaktan gāye nedir, bunu düşünerek ağır ağır okumak.
2. Tefehhüm: Kur’ân’ı okurken, anlamaya çalışarak okumak.
3. Tahsis: Kendisine hitâb edildiğini kabûl ederek okumak.
4. Teessür: Kur’ân’ı okurken, anlatılan şeye göre üzüntü, korku, ümid ve daha başka sıfatlarla müteessir olarak okumak.
5. Terakkî: Kur’ân’ı okurken, kendi ağzından değil, Allah ü Teâlâ’dan dinliyormuş gibi okumak.
6. Teberrî: Kur’ân’ı okurken, Allah’ın büyüklüğü karşısında kendi benlik ve varlığından geçmek ve kendisini hiçe saymaktır. İhyâ-yı Ulûmü’d-Dîn
7 Ekim 2009 Çarşamba
AHİRETTE SENİ KURTARACAK BİR ESERİN OLMADIĞI TAKTİRDE
Ölüm var, ölüm!
Halife Hârun Reşid,
Allah dostlarından
Behlül Dânâ hazretlerini
rahmetullahi aleyhima
çok sever,
(Nasîhatlarından)
hoşlanırdı.
Bir gün,
Onu yolda görüp;
El Behlül! Nicedir seninle
görüşmek istiyordum.
dedi.
Hazret-i Behlül
hiç oralı olmadı ve
Ben hiç istemiyordum!
dedi.
Hârun Reşit,
Bu cevaba kızmayıp;
Ey Behlül! Nasîhatına muhtâcım,
dedi.
Konuştukları yer,
(Saray ile Kabristan)
arasıydı.
Hazret-i Behlül,
Ona, bu ikisini gösterip;
Bir sarayına bak, bir de kabristana.
Bunlardan ibret almayan kişi,
başka neden alır ki?
dedi.
Ve ilave etti:
Yarın Allahın huzuruna çıkacak
ve hesaba çekileceksin.
Cevabın hazır mı?
Hârun Reşid
alacağını almıştı.
Hüzünlendi.
Ağladı ve
(Göz yaşlarıyla)
ayrıldı oradan.
''ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı taktirde dünyada bıraktıklarına da kıymet verme '' Bediüzzaman Said Nursi