21 Temmuz 2008 Pazartesi

Hadis-i Şerifler

Yaratılışla ilgili ...


"Hepiniz Âdemdensiniz, Âdem ise topraktandır." (Ebu Davud, Tirmizi)

İnsan hangi durum ve sosyal statüde bulunursa bulunsun, diğer insanlardan bir üstünlüğü bulunmadığını bilmelidir.

Şayet kendisinde onu üstün kılan nitelik varsa, onun kendi iktidarının ve meziyetinin neticesi değil, Allah’ın bir lütfu olduğunu düşünmeli ve bu lütfu verenin, almaya da gücü bulunduğunu hatırından çıkarmamalıdır.


Yumuşak huyluluk

"Allah Teâlâ sertliğe vermediğini yumuşaklığa verir. Bir kulunu sevdiği vakit, ona yumuşak huyluluğu nasib eder. Yumuşaklıktan mahrum bir aile, Allah’ın sevgisinden mahrum demektir."

(Taberani)

Yumuşak ve nâzik olmak, sert davranışlardan uzak bulunmak, kişiyi toplumda herkese sevdirir. Çözümü zor pek çok meseleler yumuşaklıkla, nezaket ve tatlı sözlülük sayesinde halledilir.

Rıfk ve yumuşaklık, Peygamberimiz tarafından son derece övülmüştür. Mü’minler dünya ve âhiret hayrına erişmek için nâzik ve yumuşak olmaya teşvik edilmişlerdir.


Allah'tan (celle celaluhu) hâyâ etmek

"Allah’tan hakkıyla hayâ etmek, başını ve onda bulunan âzalarını (günahlardan) korumak, karnını ve onun içinde olanları muhafaza etmek, ölümü ve çürümeyi hatırlamaktır."

(Tirmizi, Taberani)

Gerçek hayâ, bütün âza ve duygularını günahlardan korumak, Allah’ın yasakladığı şeyleri işlemekten alıkoymak demektir. Bunun da yolu ölümü her an düşünmekten, kabri hatırlamaktan geçer.

Sadece insanlar gördüğü zaman yaptığı çirkin işten utanıp yüzü kızarmak, insanlar görmediği vakitler o gibi kötü şeyleri işlemekten sıkılmamak, hayâ sâhibi sayılmak için yeterli değildir.

Gerçek haya, insanlar görse de görmese de Allah’ın yasakladığı çirkin ve kötü davranışlardan uzak durmak demektir. Çünkü insanlar görmese bile, Allah görmektedir. Kendisinden utanılmaya en lâyık olan da O´dur.


Şu huyları tavsiye etti ...

Ebu Zerr Hazretleri (radıyallahu anh) şöyle demiştir:

"Çok sevdiğim Allah Resûlü (aleyhissalâtu vesselâm) bana şu huyları tavsiye etti:

1. Benden üstün olana değil, benden aşağı olana bakmamı, böylece hâlime şükretmemi,

2. Yoksulları sevmemi ve onlara yaklaşmamı (dertleriyle meşgul olmamı),

3. Bana gelmeseler dahi, yine akrabamı ziyaret etmemi,

4. Allah’a ibâdet ve dine hizmet hususunda birinin beni kınamasından korkmamamı,

5. Acı da olsa daima hakkı söylememi,

6. Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh dememi... Çünkü bu söz, Cennetin hazinelerinden biridir."

(Taberani, İbn-i Hibban)


Tevekkül ederken ...

Asr-ı Saâdette bir gün bir adam devesini mescidin kapısına bırakıp içeri girmişti. Peygamberimiz (aleyhissalâtu vesselâm) ona sordular:

– Deveni ne yaptın?

– Kapıya bıraktım.

– Bir yere bağlayıp da mı bıraktın?

–Hayır, bağlamadım, sadece tevekkül edip Allah’a teslim ettim.

Resûlullah Efendimizin (aleyhissalâtu vesselâm) bu tevekkül anlayışına cevabı şöyle oldu:

– Git deveni bağla, ondan sonra Allah’a tevekkül et...

(Tirmizi)


Hayat ancak âhiret hayatıdır ...

Hazreti Enes’den:

"Allah’ım, hayat ancak âhiret hayatıdır.
(Başka yok)."

(Buhari-6413)

Bu dünya hayatı, geçici ve biticidir. Yaşamın gayesi olamaz.

Dünyamız, insan için bir sınav salonudur. Hayatın gayesi Allah’a kulluk ve onun emir ve yasaklarına uygun bir hayat sürmektir. İnsan bu dünyada hayatının gayesini kabul edip etmeme sınavını vermektedir.

Gerçek hayat, gerçek mutluluk; geçici ve bitici dünya yaşamında değil, ölüm sonrası gidilecek olan ahiret âlemindedir. Bu dünya imtihanındaki başarı durumuna göre, insanı ya sonsuz bir mutluluk veya sonsuz bir mutsuzluk; yani ya cennet sarayları veya cehennem zindanları beklemektedir.


Şu 7 şey gelmeden önce acele edin ...

Resûl-u Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"İyi işler yapmakta acele ediniz.

Siz korkmak ve gayrete gelmek için, şu 7 şeyin size gelip çatmasından daha kötü bir şey mi bekliyorsunuz?

Birincisi: Her şeyi unutturan fakirlik

İkincisi: Azdıran zenginlik

Üçüncüsü: Aklı ve vücut sağlığını bozan hastalık

Dördüncüsü: Muhakeme ve şuuru gideren ve insanı saçma sapan konuşturan bunaklık derecesindeki ihtiyarlık

Beşincisi: Ansızın gelen ölüm

Altıncısı: Korkulan istikbâl tehlikelerinin en fenası bulunan Deccalın fitnesi

Yedincisi: belâsı en büyük ve en acı olan kıyâmet..."

(Tirmizî/2307)

Bu 7 şey kendisine erişmeden mü’minin ibadet ve hayrını çoğaltmakta acele etmesi gerekir.


Dünya varlığında kimlere bakmalıyız …

Ebû Hureyre’den (radıyallahu anh):

Resûl-i Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurmuştur:

"Dünya varlığında, sizden aşağı durumda olanları düşününüz. Yalnızca sizden üstün ve iyi olanlara bakmayınız. Allah’ın üzerinizdeki nimetlerini küçük ve basit görmemeniz için bu, en uygun olanıdır."

(Buharî-Müslim)

Hadiste, dünyada mutlu ve huzurlu olmanın formülüne işaret edilmektedir. O da dünyalıkta, kendinden aşağı durumda olanlara bakıp üzerindeki nimetlerin farkına varmaktır. Her hal ve durumda, Allah’a şükür duygusu içinde olmaktır.


Yüz şehit ecri kazanmak ...

"Ümmetimin fesadı zamanında kim sünnetime temessük ederse ( yapışırsa ), ona yüz şehid ecri vardır."

(el-Bağavi, Hüseyin b. Muhammed eş-Şafi, Mesabihu’s-Sunne, I-II, Beyrut, ty. I, 40, no: 130; el-Munavi, Abdurra‘uf, Feyzu’l-Kadir, I-VI, Beyrut, ty. VI, 261. (no: 9171-9172); Ümmetin bozulduğu zaman sevapların çoğalağı konusu için bk. Taftazani, Mesud b. Ömer, Serhu’l-Makasıd, I-V, Beyrut 1988 I, 308; el-Heytemi, Ahmed b. Hacer, es-Savaiku’l-Muhrika, Kahire 1385, s. 210.)

İşte bize çok büyük bir fırsat.

Hem o kadar şanslıyız ki: Daha annesinden doğduğu anda secdeye kapanıp ümmeti ümmeti diyen, Miraç mucizesinde Cebrail Aleyhisselâmı bile arkada bırakıp, Alemlerin Rabbi’nin karşısında bulunduğu bir anda dahi ümmetini unutmayan ve mahşerdeki dehşetten herkes hatta peygamberler bile nefsi nefsi, dediğinde yine ümmeti ümmeti, diye Allah’tan (celle celaluhu) ümmetini dileyen bir şefaat edicimiz, kurtarıcımız, peygamberimiz var.

O’nun şefaatine nail olabilmenin tek yolu ise O’nun sünnetine tabi olmaktır. O’nun sünnetini terk etmek bize hiç yakışır mı?

Bizler de yeniden doğalım, Efendimiz'i (aleyhissalâtu vesselâm) daha iyi anlamaya ve onun gibi yaşamaya çalışalım, en azından buna niyet ve azmedelim.

Yüce Mevlâ yukardaki hadisi şerife cümlemizi mazhar eylesin ...


Cennet ve Cehennem mukabelede bulunur ....

Efendimiz (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki:

"Kim üç kere (veya 7 kere) Allah’tan cennete girdirmesini isterse,

Cennet: ‘Allah’ım onu cennete girdir’ diye karşılık verir.

Kim de 3 kere (veya 7 kere) cehennemden kurtarması için Allah’a sığınırsa,

Cehennem: ‘Allah’ım, onu ateşten kurtar’ diye mukabelede bulunur."

(Tirmizi, Nesâi, İbn-i Mace, İbn-i Hibban, Hakim)


Sevap ve Mükafatımız ...

Hazreti Ömer’den (radıyallahu anh):

"Bir gün Resûlullah’ın (aleyhissalâtu vesselâm) yanına girmek için müsaade istedim. Hücre-i saadetine kabûl buyruldum. Kaba bir kilim üzerine yatmışlardı. Kilim küçük olduğu için, mübarek vücutlarının bir kısmı toprak üstünde kalıyordu. Başlarının altında, hurma lifi ile doldurulmuş bir yastık vardı.

Selâm verip yanlarına oturdum. Daha sonra dayanamayıp sordum.

– Ya Resûlâllah, sen Allah’ın Peygamberi ve Habîbi (en sevdiği varlık) olduğun halde, niye bu vaziyettesin? Halbuki Kisrâ ve Kayser, altından divanlarda, ipek ve atlastan yataklarda yatıyorlar.

Bunun üzerine Resûlullah buyurdu ki:

– Onlar bütün nimetleri bu dünyada tadıyorlar. Halbuki bu dünya nimetleri çok çabuk biter. Biz ise öyle bir kavimiz ki, bütün sevap ve mükâfatımız âhirete kaldı.

(Hâkim)



Hakikat Noktasında Malımız ...

Abdullah İbnu’ş-Şihhîr’den (radiyallahu anh):

"Bir gün Resûlullah Efendimizin (aleyhissalâtu vesselâm) yanına gittim. O sırada Tekasür sûresini okuyorlardı. Sûreyi tamamladıktan sonra şöyle buyurdu:

– Âdemoğlu, ‘malım, servetim’ diyor. Ey Âdemoğlu! Yeyip bitirdiğin veya giyip eskittiğin, yahut sadaka olarak verip önceden âhirete gönderdiğinden başka senin mal ve servetin var mı? (Geride bıraktığın senin değil, mirasçıların malıdır).

(Müslim/Zühd 34; Nesai/Vesâya 1; Tirmizi/Tefsir, Tekasür)

İnsanın mal ve servetinden "benim" diyebileceği kısım; yediği, içtiği, bir de sadaka olarak dağıttığı, Allah yolunda harcadığı miktardır.

Bunların dışında kalan mal ve servetin, ancak bekçisidir. Sahipliği görünüşte ve zâhirdedir. Çünkü o servet, kendisi ile gelmeyecek, vefat ettiğinde mirasçılara intikal edecektir. Şu halde insanın kullanamadığı, sahiplenemediği bir servet ile övünmesi boştur ve yersizdir.


Ahiret mutluluğu ...

Resûl-i Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Ahiret mutluluğu, nefse zor gelen ibadet külfetleri ile çevrelenmiştir. Dünya ise, nefsin hoşuna giden gayr-i meşrû lezzetler ve şehvetler ile kuşatılmıştır."

(Taberani)

Dünyada cennet yolu, nefsin hoşuna gitmeyen külfetlerle kaplıdır. Cehennem yolu ise, nefsin gayr-i meşru lezzet ve şehvetleriyle çekici hale getirilmiştir.


www.resulullah.org

Hiç yorum yok: